Beşerî Bilimlerde Kur’an’ın Bilimsel Otoritesi ve Çağdaş İnsanın Zorluklarını Çözümlemedeki Rolü

Prof. Dr. Muhammed Ali Rızâî İsfahânî[1]

Özet

Kökleri ayet ve Ehl-i Beyt (as) hadislerine uzanan Kur’an’ın Bilimsel Otoritesi konusu son yüz yıldır İslam mütefekkirlerinin odak noktası olmuştur.

Bu çalışmada Kur’an’ın bilimsel otoritesi üzerine uzmanların çoğunu işaret ettiği toplam 15 mana ve uygulaması resmedilmiştir.

Kur’an’ın bilimsel otoritesi aklî ve naklî birçok delile sahiptir ve nitekim Bakara suresi 185’te geçen ve devam eden هُدىً لِلنَّاسِ (Huden li’n-nâs) “İnsanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an..” cümlesi buna işarettir.

Öte yandan Kur’an’ın bilimsel otoritesi modern dünyanın problemleri olan etnik ve mezhepsel bölünmeleri, nispeten cehalet sayılabilecek bilimsel zayıflığı, sömürgeciliği, insanların din ve dünyayı birbirinden ayrı görme olgusunu Müslümanlar için çözüme kavuşturacak bir konumdadır.

Bu makale tanımlayıcı, çözüm odaklı ve analitik bir şekilde kaleme alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kur’an, otorite, bilimsellik, modern zorluklar

Giriş

Kökleri ayet ve hadislere uzanan Kur’an’ın Bilimsel Otoritesi konusu; geçmişi, kavramsallığı, temelleri, görüşlerin nedenleri, alanları, sebepleri, sonuçları ve zorlukları gibi başlıklar altında incelenmekte ve bu makalede de bunlardan bazıları olan kavram, sebep ve sonuçlar üzerinde durulmaktadır.

1. Kavramsallaştırma:

  1. Kur’an, 114 sure ve 6236 ayetten oluşan Müslümanların semâvî kitabıdır.
  2. Bilim: beşerî öğretiler anlamına gelmektedir. Bu ise hem tecrübeye dayalı deneysel bilimler (insan ve doğa) hem de entelektüel, aktarılabilir ve sezgisel bilimlerdir. Ancak bu makalenin odak noktası (eğitim, siyaset, ekonomi, hukuk, yönetim, sosyoloji ve psikoloji gibi konuları içeren) beşerî bilimlerdir. Bazı uzmanlar beşerî bilimleri şu şekilde tanımlamıştır:

“Beşerî bilimler, insan eylemlerini ve hükümlerini, bunların etkilerini, sonuçlarını tartışan ve durumunu inceleyen disiplinlerdir. Ve başka bir deyişle: Bilim, insan iradesi ve bilinciyle gerçekleştirilen varlıklarla ilgilidir.”[2]

  1. Otorite ve mercîiyet: Mercîiyet “Re-Ce-‘A / رَجَعَ “geri dönmek” kelimesinin türevidir.[3] Ve özellik aşağıdaki anlamlara sahiptir:

İnsanların tavsiye almak veya sorunlarını çözmek için başvurdukları mütefekkir ve tecrübeli uzaman kişi. Merci-i taklîd[4] örneği gibi.

Bir konu hakkında gerekli bilgi ve birikime ulaşmak için başvurdukları referans ve kaynak kitapları gibi.

Dilbilgisinde, ‘zamirin atıfta bulunulduğu kelime’ anlamına gelir.[5] İngilizce sözlükler ‘authority’ kelimesini hem itibar edilen, güvenilen ve muteber yazar olarak tercüme etmişlerdir,[6] hem de bir şeye hâkim olmak, bir şeye hükmetme gücüne sahip olmak anlamları verilmiştir.[7]

Burada Kur’an’ın otoritesinden kastedilen şey, bu kitabın güvenilir ve yetkin bir kaynak oluşundandır. Bilim insanlarının bu bilgi kaynağını ‘hedefler, temeller’ vb. konuların yanı sıra başta beşerî bilimler olmak üzere çeşitli bilim alanlarında kullanabilmeleri anlamında tüm bilimlere atıfta bulunmakta ve Kur’an öğretilerine dayalı bilimleri yönlendirmek ve dönüşümün kaynağı haline getirmekte kullanırlar.

2. Kur’an’ın Bilimsel Otoritesinin Anlamları ve Uygulamaları

Kur’an’ın otoritesinin anlamlarının her biri, farklı otoritelerinin boyutlarından birini ifade edebileceği gibi bazen de iki veya daha fazla anlamı bir arada toplayabilir. Ayrıca otoritenin anlamlarından her biri, bir veya birden fazla bilgi alanında kullanılabilir.

2.1. Kaynak Oluşu

Bu yorumda, Kur’an’ın otoritesi şu anlama gelir: Öğretileri uzmanları için kanıt niteliğinde olduğundan Kur’an-ı Kerîm güvenilir bir kaynaktır. Diğer bir deyişle Kur’an ayetleri tek bir bilgide belgelenmiş ve kanıtlanmıştır.

Örneğin, Kur’an-ı Kerîm bazı ilimlerde doğrudan kaynak olabilir. İslam hukuku olarak adlandırdığımız fıkıh ilminin dört kaynağı olan kitap-sünnet-akıl-icma bu kaynaklara dayanılarak oluşturulur ve onlardan çıkarım yapılır.

2.2. İmza Yetkisi

Bu yorumda, Kur’an’ın otorite oluşu şu anlama gelir: bir bilginin sonuç ve öğretileri Kur’an’a yönlendirilip sunulur. Kur’an’a uygunsa ve Kur’an’ın herhangi bir ayeti o maddeye işaret ederse (veya muhalefet etmezse) kabul edilir, aksi takdirde reddedilmiş olarak kabul görür. Aynı şekilde hadisler hakkında da durum böyledir;[8] hadislerin muhtevası Kur’an’a sunulur ve yeri yoksa reddedilir.

Otoritenin bu anlamı örneğin ekonomi, hukuk vb. bazı konular hakkında da cereyan etmektedir.

Allâme Seyyid Fazlullah[9] örneğinde görüleceği gibi bazı müfessirler bu konuda hadislerin tartışmaya açık olması gerektiğini, her düşüncenin, fikrin, bilimin Kur’an’a sunulması gerektiğine ve eğer Kur’an’a aykırı ise terk edilmesi gerektiğini savunmuşlardır.[10]

2.3. Yargı Merciî

Bu yorumda, Kur’an-ı Kerîm’in hüküm verme ve hükmetme konusunda bilimsel bir yetki ve otoritesi vardır. İslam Peygamberinin uyuşmazlık ve ihtilaflar konusunda hüküm kaynaklarından biri Kur’an’dır ve ona göre hükmetmekle yükümlüdür.

“Gerçekleri içeren bu kitabı sana biz indirdik ki insanlar arasında Allah’ın gösterdiği yöntemle hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma.”[11]

Elbette hâkimler de ihtilaflarda Kur’an’a başvurmak ve ona göre hüküm vermekle yükümlü olduğundan, hüküm ve tahkimde Kur’an onların bilimsel dayanağıdır.

Allâme Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah, kendi tefsirinde Kur’an’ın bu yetkisinden detaylı bir şekilde bahsetmiştir.[12]

2.4. Bilgiye Dayalı Referans

Epistemik referans olarak da adlandırabileceğimiz bu konuda, Kur’an’ın ilmî otoritesi yalnızca insan bilgisinin duyu ve akıl yolu ile sınırlı olmadığı anlamına gelmektedir. Bilakis vahiy ile sağlandığını gösterir.

Dolayısıyla bilimsel teoriler nasıl akıl ve tecrübeye dayalı olarak oluşturulup ispatlanabiliyorsa, Kur’an ayetlerinden de yola çıkılarak oluşturulabilir ve Kur’an’daki delil ve karinelerle sunulabilir.

Bu bağlamda Kur’an’ın bilimsel teorileri, doğa ve beşerî bilimler alanında şekillenmektedir.[13] Bu meseleye örnek olarak gökteki canlıların varlığı (Şura/29) veya kozmolojideki yedi gök betimlemesi ve ayrıca Kur’an’dan kaynaklanan beşerî bilimlerin bazı teorileri ileri kabul edilebilir.

2.5. Uygulamalı Kontrol ve Hâkimiyet (Kur’an’a Dönüş)

Bu yorumda, Kur’an’ın bilimsel otoritesi, Kur’an öğretilerinin insan hayatının farklı alanlarında geçerli kılınmasına dairdir. Yani ilim sahalarında Kur’an’ın amelî hükmü, toplumda da Kur’an’ın hâkimiyetine yol açmaktadır.

Kur’an’a dönüş (Kur’an’a yönelme/Rüc’u ila’l Kur’an) nazariyesi, Seyyid Cemaleddin Esedâbâdî’nin[14] ‘Kur’an raflardan indirilerek açılmalı ve bizzat Allah’ın dediği dinlenmeli’ kuramıdır. Merhum İmam Humeynî ve Ayetullah Hamaneî gibi bazı büyük şahsiyetler de buna atıfta bulunarak bu konuyu Kur’an’ın otoritesi olarak zikretmişlerdir.

Yetkinlik ve otoritenin bu manadaki anlamı, İslam Devrimi’nden sonra İran halkının sosyal-ekonomik-siyasal yaşam alanlarında belli bir ölçüde uygulanmış ve büyük bir dönüşüm de sağlanmıştır.

2.6. Cevap Verebilir Olmak

Bu yorumda, Kur’an-ı Kerîm’in bilimsel otoritesinin anlamı şudur: Kur’an günümüz insanının ihtiyaçlarına cevap verir. Ve her çağın yeni meseleleri ile ilgili olarak, Kur’an’ın bakış açısı elde edilmekte; fikir ve eylem ölçütü olarak kullanılmaktadır. Bu yorumda, Şehit Sadr’ın[15] Kur’an dışı tematik yaklaşımı kullanılmaktadır. Örnek olarak siyaset ilminin yeni mefhumlarından birisi olan demokrasi vb. yorumlar alınır ve Kur’an’la değerlendirilir. Bu yolla konunun tefsiri de Kur’an’ın görüşünü elde etmek için çıkarımsal olarak yapılır. Böyle bir yaklaşımda Kur’an bunu bazen reddedebilir veya kabul de edebilir veyahut şartlı olarak ve yeni bir biçimde (örneğin, Şura ve benzeri şeklindeki dini demokrasi…) olarak kabul edebilir.

Allâme Fazlullah da kendi tefsir kitabında Kur’an-ı Kerîm’in bilimsel otoritesine değinmiştir.[16] Aynı zamanda Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî de kendi konuşmalarında bu manaya değinmektedir.

2.7. Bilime Yönelme

Bu yorumda, Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Bilimin temel ve hedefleri Kur’an’dan çıkarılır ve bu bilimler, Kur’an’dan etkilenir ve yönlendirilir. Buna örnek verecek olursak; eğitim bilimleri gibi modern beşerî bilimlerde eğitimin amaçlarını, ilkelerini, temellerini ve hatta eğitime engel olan unsurları Kur’an’dan çıkarmak mümkündür. Bu bilgiyi deneysel bulgularla birlikte kullanmak ve “disiplinler arası tematik yorumlama yöntemi”[17] veya tutarlı yöntemler kullanarak yeni bilim alanı açmak da mümkündür.

Bu konuyla alakalı Ayetullah Misbah Yezdî ve Ayetullah Hamaneî, “beşerî bilimlerin evrimi” başlığı altında Kur’an’ın bilime yön vermesinden sıkça bahseder.[18]

2.8. Rol Model Otoritesi

Bu yorumda ise Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Bilimler modellerini Kur’an’a göre belirleyebilirler. Örneğin eğitim modeli, siyasi sistem, ekonomik metotlar vb. Kur’an’dan alınmalıdır. İnsanın ideal ve arzu edilen aile modeli vb. öğretileri Kur’an’dan alması gibi ilim ve hatta genel kültür ve İslam medeniyeti de bu kalıpların ekseninde şekillenmelidir.

2.9. Açıklayıcı Otorite

Kur’an, meseleleri açıklayıp ve detaylandırmak için bilimsel bir referans hükmündedir. Çünkü Kur’an, meseleleri tarif eder (Nahl/89)[19] ve meseleleri detaylandırır (Yusuf/111).[20] Dolayısıyla Kur’an’ın genel ayetlerinden bir mesele açıklanmak istendiğinde yine başvurulacak otorite Kur’an’ın kendisidir. Kur’ân-ı Kerîm’in Kur’an’la tefsiri, ayetlerinin her şeyi ifade etmesi esasına dayanmaktadır, dolayısıyla kendi ayetlerinin de açıklayıcısıdır. Bu nedenle Merhum Allâme Tabâtabâî,[21] el-Mizan’ın mukaddimesinde Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri meselesine Nahl suresi 89. ayet-i kerimeyi “تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ” “Her şeyin açıklayıcısı” delil göstererek başlamıştır.[22]

2.10. Edebî Otorite

Bu yorumda, Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Kur’an, edebî kaidelerin kaynağı ve doğruluk ölçütüdür.

Kur’an-ı Kerîm bir Arap edebiyatı şaheseridir ve tüm dünya tarihi boyunca edebiyatın zirvesi hep Arap edebiyatı olmuştur. Buna rağmen İslam öncesi Cahiliye döneminde parça parça dağınık şiirler vardı. Fakat edebî ilimler (sarf, nahiv, belâgat vb.) Kur’an’dan sonra ve onun bereketiyle başlı başına bir ilim olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, tüm edebî kurallar Kur’an’a uymalı ve bu Arap dilinin edebî zirvesine uyum sağlamalıdır.

2.11. İlimlerin Kaynağı Olmak

Bu yorumda ise Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Kur’an, ilimlerin doğuş noktasıdır. Merhum Allâme Tabâtabâî’nin ‘İslam’da Kur’an’ adlı eserinde aktardığına göre; Kur’ân-ı Kerîm bazı ilimlerin (tefsir ilimleri, hadis, tecvit vb.) doğrudan ortaya çıktığı kaynak olmuştur. Ayrıca dolaylı olarak Rical, Dirâye gibi hadis ilimleri ile alakalı branşların ve fıkıh ilkeleri vb. gibi çeşitli ilimlerin ortaya çıkmasına da vesile olmuştur. Aynı zamanda kadim zamanlardan beridir var olan (tıp ve astronomi gibi) mevcut ilimlerin gelişmesine yol açmıştır. Hal böyle olunca da Kur’an doğrudan ya da dolaylı olarak bilimsel referans ve otorite kabul edilir.[23]

2.12. Referans Otoritesi (İstihrâcî ve İstinbâtî)

Bu yorumda Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: bir takım söylenen şeylerin bir kısmı Kur’an ayetlerinden alınmıştır. Örnek olarak Ehl-i Beyt (as) hadislerinin dayanağı Kur’an’dır. Bu konuda İmam Muhammed Bâkır (as) şöyle buyurmaktadır:

“Size ne zaman bir hadis söylersem, benden bu konu hakkında Kur’an’dan bir şahit getirmemi isteyin.”[24][25]

Öyleyse masum bir İmam veya Kur’an müfessirleri ayetlerden bir şey alıyor veya Kur’an’la bunu belgeliyorlarsa, Kur’an’ı bilimsel bir referans haline getirmiş oluyorlar.

2.13. Bilim İnsanlarının İlmî Açlığını Gidermek

Bu yorumda da Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Beşerî bilimler insanlığın bilimsel açlığını tam manasıyla gideremezler çünkü bilimin nicel, nitel, mekânsal ve zamansal sınırlamaları vardır ve hatta yanılma payı dahi çoktur. Ama Kur’ân-ı Kerîm bizleri Allah’ın sınırsız ilmine götürmektedir. O öyle bir kitaptır ki; hem zaman ötesi, hem de mekân ötesidir. Nitekim rivayetlerde şöyle geçmektedir: Hz. Ali (as) buyurmaktadır:

“Allah onu, âlimlerin susuzluğunu gideren pınar karar kılmıştır.”[26]

Feyz-i Kaşanî otorite ve yetkinliğin bu anlamından bahsetmiştir.[27]

2.14. Tedavi Ediciliği (İnsanın Acılarını İyileştirmesi)

Bu yorumda ise Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Kur’an, insanlığın çaresi olmayan dertlerine şifadır. Ayet ve hadislerde de belirtildiği gibi:

“Biz Kur’an’dan mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz.”[28]

Hz. Ali (as) şöyle buyurmuştur:

“Hastalıklarınızı onunla tedavi edin. Zorluklarınıza karşı ondan yardım isteyin. Çünkü o, küfür, nifak, azgınlık ve sapıklık gibi en büyük dertlere devadır.”[29]

Yine bu konuda Feyz-i Kaşanî Kur’an’ın yetkinliğinden bahsetmiştir.[30]

2.15. Kültürel Otorite (Paradigmasal)

Bu yorumda Kur’an’ın otorite oluşunun anlamı şudur: Kur’an-ı Kerîm ilimlerin kültürel altyapısını oluşturur. Kur’an, varlık ötesi bir gerçeklik olduğu için eğitimsel, politik, sosyal vb. sistemler üzerinde etkisi olan kültürel bir altyapı oluşturur. İslam kültürü, bilim ve medeniyetine genel bir yön verir. Bu nedenle bilimsel otoriteye sahiptir.

Örneğin Kur’an, birçok ayet-i kerimesinde tevhidi emreder ve onun bu prensibi tüm bilimsel sistemlerde de yakından müşahede edeceğimiz üzere oldukça etkilidir. Eğitimin, siyasetin, toplumun vb. şeylerin Allah’a yakınlaşmasına öncülük eder. İlahî iradenin her şeye hâkim olmasını sağlar. Zaten Kur’an’ın bilimsel sistemlerini beşerî sistemlerden ayıran da budur.

3. Kur’an’ın Bilimsel Otorite Oluşunun Gerekçe ve Delilleri

Kur’an-ı Kerîm, bilim de dâhil olmak üzere insanın tüm dünya ve ahiret işlerine rehberlik edip, yön veren İslam’ın ilk ve en önemli kaynağıdır.

Şimdi burada Kur’an’ın ilmî otoritesi olduğuna dair dinin içinden (naklî) ve dinin dışından (aklî) gerekçe ve delillere başvuracağız:

3.1. Naklî Nedenler ve Deliller

Kur’an’dan Örnek ve Deliller

Kur’an’ın bilimsel otorite oluşunun en önemli Kur’ânî gerekçeleri aşağıdaki gibidir:

  1. a) Kur’an’ın Gerçekliği:

Kur’ân-ı Kerîm hakikat kitabıdır. Yani içeriği doğru ve gerçeklerle birebir örtüşür.

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّۜ

“İşte bu böyledir, gerçekleri içeren bu Kitabı Allah indirmiştir.”[31]

Kur’an haktır; dolayısıyla gerçeğe, akla, bilime, doğaya ve tecrübeye uygundur. Hal böyle olunca onun rehberliği daha kararlı ve güçlüdür:

اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَمُ

“Gerçek şu ki bu Kur’ân, insanları dosdoğru yola iletir.”[32]

Hâlbuki beşerî bilimler deneysel kanıtlara dayandığı için genellikle yanılma payları vardır. Bunların sahihliği ve gerçeğe uygunluğu ise kesin olarak ispat edilemediğinden, bilimsel referans olarak hakikatin kaynağı yani Kur’an ön planda olmak zorundadır.

  1. b) Kur’an’ın Furkan Oluşu (Hak ile batılı birbirinden ayırması):

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يرًاۙ

“Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkânı (hakkı batıldan ayırma ölçüsünü) indiren (Allah) pek yücedir!”[33]

Bu ayette, Allah’ın yücelik ve bereketi Kur’an’ın vahyedilmesi meselesiyle ilişkilendirilmektedir. Bu şekilde Kur’an’ın indirilmesinin Allah’ın nimetlerinin tecellilerinden biri olduğu gösterilmekte ve Furkan sahibi olmak da en büyük nimetlerden biridir. Çünkü bu, insanı doğruyu yanlıştan ayırmaya yönlendirir.

“Furkan” ayırıcı (doğruyu yanlıştan ayıran) demektir. Bu kelime Kur’an’da bazen “Kur’an”, bazen aydınlatıcı mucizeler, bazen de “Tevrat” anlamında kullanılmıştır ama bu ayette kastedilen Kur’an’ın kendisidir.[34]

İmam Cafer-i Sadık’tan rivayet edilmiş ve buyurmuştur:

“Kur’an (isim) Kur’an’ın tamamıdır ve Furkân (isim), takip edilip uyulması gereken Kur’an’ın hükümleridir.”[35]

Kur’ân-ı Kerîm dünyayı, insanı, toplumu ve bu konudaki teamülleri, müminleri, kâfirleri ve münafıkları daha iyi anlama ve tanıma vesiledir. Zaten onların sıfat ve özelliklerini ifade etmekle onları birbirinden rahatça ayırıyor.

Kur’an-ı Kerîm, doğru inançları, kanunları, kuralları, faziletleri ve ahlakı bilmenin bir aracıdır ve onları batıl ve çürük olan içeriklerden ayırır. Aynı şekilde eğitim, siyaset, sosyal, ekonomik vb. konularda olduğu gibi, insan iki yol üzerinde tereddütte kaldığında, Kur’an ayetleri hakkı batıldan ayırarak kişiyi doğru yola iletir.

  1. c) Kur’an’ın Ayırıcılığı:

إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ *‌ وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ

“Şüphesiz ki o (Kur’ân), elbet (hak ile bâtılı) ayıran bir sözdür. Ve o, şaka değildir!”[36]

Bu ayetlerde ‘Kavlû’l fasl’ veya ‘Faslû’l hitâb’tan söz edilmekte; yani hiçbir surette şaka olmayan, hak ile batılı birbirinden ayıran bir sözdür ve bu ayırıcı sözden kasıt Kur’an’dır.[37] Bu konu bazı hadislerde bahsedile gelmiştir.

İmam Cafer-i Sadık’tan (as) şöyle nakledilmiştir:

“Bu [ayet] bir yemine cevaptır [ve anlamı şudur], Kur’an’ın hak ve batılı belirterek ikisini birbirinden ayırması anlamına gelir.”[38]

  1. d) Kur’an, İhtilaflarda Bilimsel Bir Referanstır:

اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ

“Kuşku yok ki, biz bu Kitap’ı sana, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere taraf olma!”[39]

Kur’an’ın Hidayet Kapsayıcılığı:

Kur’an-ı Kerîm, insan yaşamının tüm yönlerini kapsayan genel bir rehberliğe sahiptir. Çünkü o, “insanlara yol gösteren”[40] olarak adlandırılmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, yapılan beyanın kendisidir; nitekim tüm insanoğluna hitap eden bu ayet; zaman, mekân ve durum gözetmeksizin indiği andan itibaren herkesi kapsamaktadır. Yani bütün insanları, tüm zaman diliminde, bütün ülkelerde, siyasi, sosyal ve ekonomik her durumda kapsamaktadır.

Öyleyse Kur’an insanlığa dair tüm alanlarda bir rehber hüviyetindedir. Hal böyle olunca da tüm beşerî bilimleri yönlendirebilir. Tabii ki, Kur’an-ı Kerîm’in mezkûr alanların tüm ayrıntılarını açıklamasını beklememeliyiz, çünkü o bir anayasa kitabı gibidir. İnsana rehberlik etmek için genel hatlara değinir ve hayata ilişkin detayları insanın aklına ve bilime bırakmıştır. Bu şekilde, insanları düşünmeye ve bilime teşvik etmiştir. Ama buna rağmen yine de birçok konuda detaya girmekten çekinmemiştir.

3.2. Akılcı ve Tecrübî Delil ve Nedenler

Kur’an’ın bilimsel otoritesi için, akılcı ve rasyonel delilleri şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. a) Beşerî bilimlerin hataya açık oluşu ve Kur’an’ın bundan uzak oluşu:

İnsanın hâlihazırda istifade ettiği bilgiler, deneme-yanılma ile elde edilen tecrübî bilimlere dayalıdır ve bu, modern insanı birçok zorluk ve meşakkate duçar etmiştir. Örneğin, Seküler ve hümanist temeller üzerinde gelişen mevcut beşerî bilimler, siyasi arenada (zulümler, askerî zorbalıklar, acımasız savaşlar vb.) ekonomik alanda (sınıfsal bölünmeler, yoksulluk vb.) toplumsal arenada (insanlar arasında sevgi yoksunluğu, ailelerin çöküşü, yozlaşma ve fuhuş vb.) eğitim ve ahlak alanında (eğitim ve ahlakî sapmalar, ahlakî değerlerin ihmali veya hiç sayılması vb.) ve psikoloji sahasında (zihinsel bozukluklar, stres, zihinsel sağlık eksikliği vb.) birçok sorunu da beraberinde getirmiştir.

İşte bu nedenlerden ötürü hâlihazırdaki bilimler çıkmaza girmişlerdir. Zaten en başından itibaren bilinçsizce ilerlemiştir. Çünkü deneyime ve hata kabul edebilecek dürtülerle yola çıkılmıştı.

Bu yüzden insan aklı beşerî bilimler alanında farklı bir yol seçilmesi gerektiğini teyit eder. O da hata kabul etmeyen Kur’an’ın ta kendisidir. Başka bir deyişle, bilimsel dayanaklara destek olması için tecrübe hislerle değil, tamamen hatadan muaf bir kaynağa güvenmek gerekir. Bu şekilde hata kabul eden bilimsel çalışmalara yön verecek ve güvenilir bir sonuca erdirecektir. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerîm’in özellikle beşerî bilimlerde bilimsel bir referans ve otorite olması gerekir.

Evet, tecrübî bilim, insanlara çok fazla hizmet sunmasına rağmen yine de savunmasız ve hataya gebedir. Hal böyle olunca da aklıselim, hata kabul etmeyen bir kaynağa yönelmeyi ve beşerî bilimleri bu kaynak üzerine inşa etmeyi savunur.

  1. b) Kur’an’ın aksine beşerî bilimlerin kapsamsız ve kalıcı olmayışı:

Tecrübî ilimlerin sorunlarından birisi hiç şüphesiz insanın deney ve duyuları ile şekillenmesi ve maddî anlamda da olsa sonuçta sınırlı bilgiler sunmasıdır. Dolayısıyla bir önceki maddede de değindiğimiz gibi kapsamlı değildir ve öte yandan bu bilimler yeni deneyim ve araştırmalara göre her an değişebilir. Bu da onun kalıcı olmadığı anlamına gelmektedir.

Ancak Kur’ân-ı Kerîm, Cenab-ı Hakk’ın bütün insanlara ve her yere indirdiği bir kitaptır.

“Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkânı (hakkı batıldan ayırma ölçüsünü) indiren (Allah) pek yücedir!”[41]

Dolayısıyla bu kutlu kitap tüm nesiller, bütün çağlar ve her yer içindir. Yani ebedî ve evrenseldir. Öte yandan kapsamlı ve kaplayıcıdır. Bu da onun hidayetinin, dünya ve âhirette bütün bireysel ve toplumsal boyutları kapsadığı manasına gelmektedir. Yani bu kitap, insan hayatına doğrudan etki eden bilimi yönlendirilmeyi hak ediyor. Çünkü onun emir ve öğretileri zaman ve mekân ötesidir yani ebedidir.

  1. c) Kur’ân-ı Kerîm medeniyet yapıcı tarihsel bir deneyime sahiptir:

On dört asırlık İslam tarihi boyunca İslam medeniyeti iki kez zirveye ulaşmıştı; bunlardan ilki kamerî 4. ve 5. yüzyıllarda, ikincisi ise kamerî 10. ve 11. yüzyıllarda yani Safevîler döneminde olmuştu. Bu dönemlerde Müslümanların bilime önem verme konusunda Kur’an’ın ve Ehl-i Beyt’in öğretilerine bir ölçüde uydukları anlaşılmaktadır. Bu da kültürün, bilimin, üretimin, uygarlığın, ekonominin vb. gelişmesine yol açmıştı.[42]

Ama ne zamanki Müslümanlar, Emevîler zamanında ve Abbasîler döneminin büyük bir bölümünde olduğu gibi, Kur’an’ın öğretilerinden ve Ehl-i Beyt’in yolundan uzaklaştılar; bocalayıp kültür ve medeniyet açısından gerileyişi tattılar. Yüzyıllar boyunca, bilimsel geri kalmışlığın da acısını çekerek Batı tarafından sömürgeleştirilip, istismar edildiler.

İşte bu tarihi tecrübe, bizlere açıkça Kur’ân-ı Kerîm’in kültüre, bilime ve medeniyete rehberlik edecek en iyi kaynak olduğunu, yani bu konularda bilimsel otoriteye sahip olabileceğini göstermektedir.

4. Kur’an’ın Bilimsel Otorite Alanları

Kur’ân-ı Kerîm’in en önemli bilimsel ve ilmî yetki alan ve sahaları aşağıdaki gibidir:

4.1. Bilimin Temelleri Üzerindeki Etkisi

Bilimin temel ve kaynakları, genellikle o bilginin nedenleri ve felsefesinde veya diğer bilimlerde tartışılan ve elde edilen herhangi bir malumat ve bilginin ön varsayımlarıyla oluşur. Bu varsayım ve nazariyeler de ister istemez her bilimin yönü üzerinde oldukça etkilidir.

Basit bir sınıflandırmayla temel bilgileri üç kategoriye ayırabiliriz:

  1. a) Ontolojik Temeller[43]
  • Dünyanın başlangıcı Allah’tır ve dünya tektanrıcılık merkezlidir.

هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

“O, ilktir (kendisinden önce hiçbir varlık yoktur,) sondur (kendisinden sonra hiçbir varlık yoktur. Her şey yok olurken O kalacaktır,) zahirdir (delilleriyle varlığı gün gibi açıktır,) batındır (zatının hakikati gizlidir, akıllar O’nun özünü idrak edemez,) O, her şeyi bilendir.”[44]

  • Dünyanın sonu yine Allah’tır.

اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ

“Doğrusu biz Allah’a aidiz ve sonunda yine O’na döneceğiz”[45]

  • Ölüm, yaşamın sonu değildir; aslında gerçek hayat olan sonsuz yaşamın başlangıcıdır.

وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

“Bu dünya hayatı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, işte asıl hayat odur (asıl yaşanacak yer orasıdır), keşke bilselerdi!”[46]

  • Diriliş gününde herkes mükâfatını alacak ve cezasını çekecek.

فَمَن یعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَیراً یرَهُ * وَ مَن یعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً  یرَهُ

“Artık, kim bir zerre miktarı hayır üretmişse onu görür. Kim de zerre ağırlığınca kötülük yapmışsa onu görür.”[47]

  • Dünyada, bizlerin âleminden gayrı, melek ve cinler âlemi gibi, insanın duyularının ötesinde var olan âlemler de vardır. (Cin suresi vb.)

İşte bu mezkûr ilkeler, materyalist dünya görüşünden oldukça farklı olup, insanın dünyaya bakış açısını değiştirebilmekte ve bunun yanı sıra birçok bilim dalını etkilemektedir. Mesela eğitime yeni bir anlam kazandırıyor, yani eğitmen eğittiği kişiyi bu ilke ve esaslara göre yetiştirirse başarılı olması işten dahi değildir. Öyle ki eğitmen kendisinin Allah’tan geldiğini bilirse ve yolun sonunun da O’na varacağını kestirirse; ebedî âleme hazırlanacak, eylem ve hareketlerinin hesabını bilecek, gayb âlemiyle (cinler ve melekler vb.) bağlantılı olduğunu görecektir. İşte Kur’an esaslarına dayalı bir eğitim, seküler bir eğitimden bu şekilde ayrılır. Bu bilgiler benzer şekilde, ekonomi, siyaset vb. diğer sahalar için de uygulanabilir.

  1. b) Epistemolojik Temeller:[48]

Kur’an’a göre insanın bilgi kaynakları şunlardır:

  • His ve Tecrübeler

قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ

“De ki: Dünyayı gezin dolaşın da, Allah’ın yaratmaya nasıl başladığını anlamaya çalışın. Sonra, Allah tekrar yaratmayı da ölümden sonra diriltmeyi de gerçekleştirecektir. Allah elbette her şeye kadirdir.”[49]

  • Akıl ve Bilgelik

الَّذِینَ یذْکرُونَ اللّهَ قِیاماً وَ قُعُوداً وَ عَلَى‏ جُنُوبِهِمْ وَ یتَفَکرُونَ فِی خَلْقِ السَّماوَاتِ وَ الْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هذَا بَاطِلاً سُبْحَانَک فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

“O akıl sahipleri ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin! Ateş azabından koru bizi!”[50]

  • Peygamberler tarafından tebliğ edilen ilahî vahiy:

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْيًا اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ

“Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[51]

  • Fıtrat ve ilhamlar

فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙ

“Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham etmiştir.”[52]

Dolayısıyla insan bilgisi yalnızca duyu ve deneyimle sınırlı değildir ve Pozitivistlerin de dediği gibi insan, yolunu aydınlatabilecek duyu ötesi bilgiye sahiptir. İşte bu husus, doğa ve beşerî bilimler üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir.

Örneğin, eğitim bilimlerinde, mezkûr ilkelere dikkat etmek; eğitmenin bir öğrenciyi yetiştirmesinde yalnızca duyu, deney ve hatta akıl ile yetinmemesi gerektiğini bilakis, insan terbiyesinin tamamlanabilmesi için ilâhî ilham ve vahiylerin de dikkate alınması gerektiğini ortaya koyar. Yine Bu bilgiler benzer şekilde, ekonomi, siyaset, hukuk vb. diğer konularda da geçerlidir.

  1. c) Antropolojik Temeller:[53]
  • İnsan, beden ve ruh olmak üzere iki alandan oluşan bir varlıktır:

وَ إِذْ قَالَ رَبُّک لِلْمَلائِکةِ إِنِّی خَالِقٌ بَشَراً مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ * فَإِذَا سَوَّیتُهُ وَ نَفَخْتُ فِیهِ مِن رُّوحِی فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِینَ

“Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, “Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım.” demişti. Onu düzenle(yip insan şekline koydu)ğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın!”[54]

  • İnsan yaradılışın gayesidir ve bütün dünya onun için yaratılmıştır:

هُوَ الَّذِی خَلَقَ لَکم مَا فِی الْأَرْضِ جَمِیعاً ثُمَّ اسْتَوَى‏ إِلَى السَّماءِ  فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِکلِّ شَی‏ءٍ عَلِیمٌ

“O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.”[55]

  • İnsan Allah’ın kulu ve O’na ibadet edendir

وَ لَقَدْ بَعَثْنَا فِی کلِّ أُمَّةٍ رَسُولاً أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَ اجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُم مَّنْ هَدَى اللَّهُ وَ مِنْهُم مَنْ حَقَّتْ عَلَیهِ الضَّلاَلَةُ فَسِیرُوا فِی الْأَرْضِ فَانظُرُوا کیفَ کانَ عَاقِبَةُ الْمُکذِّبِینَ

“Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: “Allah’a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.”[56]

  • İnsan, iki yol olan iyi ve kötünün başında seçme hakkına sahip bir varlıktır

اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا

“Elbet onu (amacına ulaştıracak olan) doğru yola Biz yönelttik: ister şükreder, ister nankörlük eder.”[57]

Yukarıda bahsi geçen bu antropolojik temeller, insanın araştırmalarına konu olduğu bilimler üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir.

Örneğin, eğitim bilimlerinde yukarıdaki temellere dikkat etmek, eğitmenin insan hakkında derin bir anlayışa sahip olmasını sağlar ve bu da onun eğitiminde oldukça etkilidir. Eğitmen yetiştirdiği kimseyi Allah’a kulluk edecek ve ibadete duracak birisi yapmak istiyorsa ister istemez seküler eğitimden uzak duracaktır. Zaten insanın ilahî ruhuna odaklanıldığında eğitmenin asıl amacı artık insanın fiziksel ve zihinsel eğitimi olmaktan çıkacak aksine ruhî ve manevî eğitimi ön planda olacaktır. Aynı şey psikoloji, sosyoloji gibi diğer bilimler için de geçerlidir.

Not: yukarıdaki konulara dair birçok ayet-i kerime var olmasına rağmen bizler, yalnızca birer tane paylaşmakla yetindik. Hâlbuki bunlardan her biri bağımsız Kur’an araştırmalarının konusu olabilir.

  1. d) Değerlerin Temellerini Tanıma

Aşağıda zikredileceği üzere Kur’ân-ı Kerîm’de bazı değerler asil ve gerçek olarak tanımlanmaktadır:

  • İman

اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِنًا كَمَنْ كَانَ فَاسِقًاۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ

“Hiç inanan kimse, (yoldan çıkan) fasık gibi olur mu? Elbette bunlar bir olmazlar.”[58]

  • İlim

یا أَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا إِذَا قِیلَ لَکمْ تَفَسَّحُوا فِی الْمَجَالِسِ فَافْسَحُوا یفْسَحِ اللَّهُ لَکمْ  وَ إِذَا قِیلَ انشُزُوا فَانشُزُوا یرْفَعِ اللَّهُ الَّذِینَ آمَنُوا مِنکمْ وَ الَّذِینَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ وَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِیرٌ

“Ey iman edenler! Size, “Meclislerde yer açın!” dendiğinde, yer açın ki, Allah da sizin için genişlik sağlasın. “Kalkın!” dendiğinde de kalkın ki, Allah, içinizden inananlarla kendilerine ilim verilmiş olanların derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[59]

  • Basiret

قُل لاأَقُولُ لَکمْ عِندِی خَزَائِنُ اللّهِ وَ لاَ أَعْلَمُ الْغَیبَ وَ لاَأَقُولُ لَکمْ إِنِّی مَلَک إِنْ أَتَّبِعُ  إِلَّا مَایوحَى‏ إِلَی قُلْ هَلْ یسْتَوِی الْأَعْمَى‏ وَ الْبَصِیرُ أَفَلاَ تَتَفَکرُونَ

“Onlara şunu söyle: ‘Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben!’ Sor onlara: Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?”[60]

  • Adalet

وَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلاً رَجُلَینِ أَحَدُهُمَا أَبْکمُ لاَ یقْدِرُ عَلَى‏ شَی‏ءٍ  وَ هُوَ کلٌّ عَلَى‏ مَوْلاَهُ أَینَما یوَجِّهْهُ لاَیأْتِ بِخَیرٍ هَلْ یسْتَوِی هُوَ وَ مَن یأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَ هُوَ عَلَى‏ صِرَاطٍ مُّسْتَقِیمٍ

“Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu?”[61]

  • Cihat

لاَیسْتَوِی الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِینَ  غَیرُ أُولِی الضَّرَرِ وَ الْمُجَاهِدُونَ فِی سَبِیلِ اللّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَ أَنْفُسِهِمْ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِینَ بِأَمْوَالِهِمْ وَ أَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِدِینَ دَرَجَةً وَ کلّاً وَعَدَ اللّهُ الْحُسْنَى‏ وَ فَضَّلَ اللّهُ الْمُجَاهِدِینَ عَلَى‏ الْقَاعِدِینَ أَجْرَاً عَظِیماً

“İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihadedenler bir olmaz. Allah, mallarıyla canlarıyla cihadedenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine de güzellik va’detmiştir ama mücahidleri oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır”[62]

  • Takva

یاأَیهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاکم مِن ذَکرٍ وَ أُنثَى‏ وَ جَعَلْنَاکمْ شُعُوباً وَ قَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَکرَمَکمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاکمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِیمٌ خَبِیرٌ

“Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.”[63]

İşte bu değer temelleri, özellikle eğitim, ekonomi, politika vb. beşerî bilimlerde oldukça etkili olabilir. Örneğin, eğitim sahasında ‘cihad’ bir değer olarak addedilmezse ve şiddetin bir tezahürü olarak cihad ayetleri tanıtılırsa; doğal olarak ders ve eğitim müfredatından kaldırılır. Eğer ekonomide adalet kavramı bir değer olarak kabul görürse; üretim, dağıtım ve tüketimin yönü doğru olana kayar ve seküler anlayıştan uzaklaşır.

4.2. Kur’an’ın Bilimsel Otoritesinin Bilimin Amaçları Üzerindeki Etkisi

Kur’an’ın ilmî otoritesinin etki alanlarından biri de bilimin gaye ve amaçlarına yön vermesidir. Kur’ân-ı Kerîm ‘genel’ ve ‘özel’ iki düzeyde bilimin amaçlarını etkilemektedir:

  1. a) Kur’an’ın bilimin genel amaçlarına etkisi:

Kur’ân-ı Kerîm Bakara suresi 156. ayet-i kerime ile إِنَّا لِلّهِ وإِنّا إِلَیهِ رَاجِعُونَ dünyanın Allah’tan ve dönüşünün de Allah’a doğru olduğunu bildirir. Ve İnsanın Allah ile buluşmasını nihaî mükemmellik ve kemâl olarak tanıtır:

یاأَیهَا الْإِنسَانُ إِنَّک کادِحٌ إِلَى‏ رَبِّک کدْحاً فَمُلاَقِیهِ

“Ey insan! Sen Rabbine kavuşuncaya kadar çalışıp çabalayacak, sonunda O’na kavuşacaksın.”[64]

Bu nedenle, tüm insan faaliyetleri bu yönde yönlendirilmelidir.

Öyleyse insanın Allah için ilim öğrenmesi ve bunu O’nun yolunda kullanması gerekir. Eğer ilimler bu esasa göre yönlendirilirse, ilâhî bir maksada ve beşerî kemâlin hizmetine sunulmuş olur. Bu nedenle tabiî bilimler nükleer fizik gibi, bomba yapmak ve insanlığı yok etmek amacıyla yönlendirilemez. Ayrıca beşerî bilimlerden olan eğitim, ekonomi ve siyaset gibi alanlar Kur’ânî öğretiler sınırları içerisinde değerlendirilirse insanoğlunun saadeti, kemali ve Allah’a yakınlığını sağlayacaktır. Zaten bu ilimler, iktidar peşinde koşan zenginlerin hizmetinde olmadığı için cephe alınmaktadır.

  1. b) Kur’an’ın bilimin özel amaçlarına etkisi:

Kur’ân-ı Kerîm her türlü ilim sahasında kendine has gaye ve yöntemleriyle rol oynayabilir ve bilime yön vermede etkili olabilir, şimdi buna birkaç misal vereceğiz:

Ekonominin özel amacı üretkenlik ve zenginlik elde etmek olabilir veya onun hedefi, adalet ve eşit dağılım temeli üzerine Kur’ân-ı Kerîm’in öğretilerine dayanmak olabilir:

لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَینَاتِ وَ أَنزَلْنَا مَعَهُمُ الْکتَابَ وَ الْمِیزَانَ لِیقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَ أَنزَلْنَا الْحَدِیدَ فِیهِ بَأْسٌ شَدِیدٌ وَ مَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَ لِیعْلَمَ اللَّهُ مَن ینصُرُهُ وَ رُسُلَهُ بِالْغَیبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِی عَزِیزٌ

“Andolsun biz elçilerimizi açık kanıtlarla gönderdik ve onlarla beraber Kitabı ve (adalet) ölçü(sün)ü indirdik ki insanlar adaleti yerine getirsinler. Ve kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlara birçok yararlar bulunan demiri indirdik ki Allah, kimin (ondan yararlanarak) gaybda (görmediği halde) kendisine ve elçilerine yardım edeceğini bilsin, (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.”[65]

یاأَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا کونُوا قَوَّامِینَ لِلّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَ لاَیجْرِمَنَّکمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى‏ أَلَّا تَعْدِلُوا إِعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى‏ وَ اتَّقُوا اللّهَ إِنَّ اللّهَ خَبِیرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

“Ey inananlar, Allah için adaletle şahidlik edenler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah’tan korkun, kuşkusuz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.”[66]

Yani Kur’an akla ve vicdana uygun bir yöntem seçerek, toplumun ayrımcılığa ve yoksulluğa maruz kalmaması için normal ekonomik zenginlik ve refah elde etme çabalarına ek olarak, zenginliği tüm insanlar arasında dağıtmak ve adaleti uygulamak için çaba göstermemizi istemektedir.

کی لاَ یکونَ دُولَةً بَینَ الْأَغْنِیاءِ مِنکمْ

“(bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet (güç) olmasın.”[67]

Ayrıca eğitimin özel amacı, öğrenenin zihnini bilimsel terimlerle doldurmak ve bunları kullanarak maddî yaşam, iş ve geçim sağlamak için daha yüksek bilimsel seviyelere ulaşmak olabilir. Veya yukarıdakilere ek olarak manevî eğitim ve ahiret eğitimi de düşünülebilir. Bu durumda eğitim bilimlerinin çehresi değişir. Kur’ân-ı Kerîm, eğitimin amaçlarını kendini geliştirme, ilahî kitabı öğretme ve aklî idrak olarak tanıtır.

هُوَ الَّذِی بَعَثَ فِی الْأُمِّیینَ رَسُولاً مِنْهُمْ یتْلُوا عَلَیهِمْ آیاتِهِ وَ یزَکیهِمْ وَ یعَلِّمُهُمُ الْکتَابَ وَ الْحِکمَةَ وَ إِن کانُوا مِن قَبْلُ لَفِی ضَلاَلٍ مُبِینٍ

“O Allah’tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah’ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap’ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi.”[68]

Ayrıca psikoloji alanında, aklı ve iradeyi güçlendirmenin yanı sıra insanın manevî boyutuna da dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu, insan ruhunun temizliğine ve Allah ile olan manevî ilişkisinin güçlenmesine dikkat etmek demektir. Hac, namaz vb. ibadetler de bu bağlamda tanımlanmalı ve araç olarak kullanılmalıdır. Aslında günahın ne gibi zararlara gebe olduğunu bilsek; onu bir akıl hastalığı olarak kabul etmek durumunda kalır ve onu çözmek için psikolojik çabalar sarf ederdik.

Müdüriyet ve yönetim alanında da ilahî hedeflere ulaşmak için bir örgütlenme ve lidere gereksinim vardır. Bu yönetici Kur’ânî değer ve düzenlemeleri bu kitleye hâkim kılmalıdır. Hal böyle olunca da Kur’an’ın bilimsel otoritesi yukarıda saydığımız tüm alanların çehresini olumlu yönde değiştirecektir.

4.3. Kur’an’ın İlmî Otoritesinin Diğer Bilimleri Yöneten İlkelere Etkisi

Her bilimde, o bilim sürecini yöneten genel kaideler olarak hareket eden ilke ve kurallar vardır, bu ilke ve kurallar araştırılır ve değiştirilirse; o bilimin yüzü de değişir. Genellikle bilimi yöneten ilkeler, bilimin temeli ve kaynaklarının etkisi altında şekillenir. Dolaysıyla bu bilimin temelinde ve kaynağında Kur’an yer alırsa (yani, bilimin epistemolojik temelleri ve değerleri bu kaynaktan etkilenir ve Kur’an bu bilimde bilimsel bir otorite olursa), bilime hâkim olan ilkeler Kur’an’ın öğretilerinden etkilenir bilimin de çehresini değiştirir.

Örnekler:

  1. a) Siyaset

Kur’an’ın bazı ayetleri, siyaset biliminin yönünü etkileyen, yöneticilerin siyasetine ve Müslüman siyasetine yön veren ilkeleri ifade eder:

  1. Müslüman halkın işlerinde kâfirlerin hâkimiyetinin yasaklanması (siyasi konulardan birisi)

وَلَن یجْعَلَ اللّهُ لِلْکافِرِینَ عَلَى الْمُؤْمِنِینَ سَبِیلاً

“Allah inkârcılara, inananlar üzerine egemen olma fırsatını vermeyecek.”[69]

  1. İslam toplumunda yöneticilerin egemenliğine karşı ilahî emirlere öncelik verme gerekliliği ve meşruiyetin önce Allah’tan, sonra peygamberden ve daha sonra Müslüman yöneticiden başlaması:

یا أَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا أَطِیعُوا اللّهَ وَ أَطِیعُوا الرَّسُولَ وَ أُولِی الْأَمْرِ مِنْکمْ

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere ve sizden olan yöneticilere itaat edin”[70]

  1. b) Yönetim

Kur’an’da bazı ayetler, İslam toplumunda yöneticilere uygulanan ve yöneticilik öğretilerinin yönlendirilmesinde büyük etkisi olan ilkeleri şöyle ifade etmektedir:

  1. Yöneticilerin halkla istişare gerekliliği ancak son kararın yöneticiye ait olması:

وَ شَاوِرْهُمْ فِی الْأَمْرِ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَکلْ عَلَى‏ اللّهِ إِنَّ اللّهَ یحِبُّ الْمُتَوَکلِینَ

“İş hususunda fikirlerini al (müşavere et). Müşavereden sonra da bir şeyi yapmağa karar verdin mi, artık Allah’a tevekkül et. Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever.”[71]

  1. Yöneticinin astlarına nezaketinin gerekliliği:

وَ لَوْ کنتَ فَظّاً غَلِیظَ الْقَلْبِ لَانفَضُّوا مِنْ حَوْلِک

“Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi…”[72]

  1. Yöneticilerin gönlünün açık olması:

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِی صَدْرِی

“Musa dedi ki: “Rabbim, gönlümü ferah kıl.”[73]

  1. c) Ticaret

Kur’ân-ı Kerîm’de, insanın ekonomik davranışına yön veren ve iktisadî bilgisinin yönlendirilmesinde büyük etkisi olan bazı ilkeler kullanılmıştır:

  1. İsrafın ve savurganlığın yasaklanması:

وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِیراً * إِنَّ الْمُبَذِّرِینَ کانُوا إِخْوَانَ الشَّیاطِینِ وَکانَ الشَّیطَانُ لِرَبِّهِ کفُوراً

“(Malını) israf ile saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların biraderleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine (karşı) çok nankördür.”[74]

“یا بَنِی آدَمَ خُذُوا زِینَتَکمْ عِندَ کلِّ مَسْجِدٍ وَ کلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لاَتُسْرِفُوا إِنَّهُ لاَیحِبُّ الْمُسْرِفِینَ”

“Ey Ademoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez.”[75]

  1. Ticarette faiz yasağı:

یا أَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا  اتَّقُوا اللّهَ وَ ذَرُوا مَا بَقِی مِنَ الرِّبَا إِن کنْتُم مُؤْمِنِینَ * فَإِن لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّهِ وَ رَسُولِهِ وَ إِن تُبْتُمْ فَلَکمْ رُؤوسُ أَمْوَالِکمْ لاَ تَظْلِمُونَ وَ لاَتُظْلَمُونَ

“Ey iman edenler! Allah’tan sakının; iman etmişseniz, faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin. Eğer böyle yapmazsanız, biliniz ki Allah’a ve Peygamberine savaş açmış olursunuz. Ama eğer tövbe ederseniz, anaparanızı geri almaya hak kazanırsınız. Böylece ne zulmedersiniz ne de zulmedilirsiniz.”[76]

  1. Fesat ve yolsuzluğun yasaklanması:

وَ لاَتَأْکلُوا أَمْوَالَکمْ  بَینَکمْ بِالْبَاطِلِ وَ تُدْلُوا بِهَا إِلَى الْحُکامِ لِتَأْکلُوا فَرِیقاً مِنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالْإِثْمِ وَ أَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

“Birbirinizin mallarını haksız yere yiyip tüketmeyin ve diğer insanların mallarından bir bölümünü günah olduğunu bile bile haksızlıkla tüketmek için hukuki hilelere başvurmayın.”[77]

“وَ إِذَا تَوَلَّى‏ سَعَى‏ فِی الْأَرْضِ لِیفْسِدَ فِیهَا وَ یهْلِک الْحَرْثَ وَ النَّسْلَ وَ اللّهُ لاَیحِبُّ الْفَسَادَ”

“Bu gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve sosyal düzeni bozmaya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.”[78]

Hiç şüphesiz hayatın olağan akışında bu mezkûr ilkelerin üretim, dağıtım ve tüketimi etkilediği aşikârdır.

  1. d) Hukuk

Hukukî konularda Kur’ân-ı Kerîm, hukukun yönlendirilmesinde büyük etkisi olan bazı ilkeleri ortaya koymaktadır ve onlardan bazıları aşağıdaki gibidir:

  1. Kanun koyucu yalnızca Allah’tır.

“مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلَّا أَسْماءً سَمَّیتُمُوهَا أَنتُمْ وَ آبَاؤُکم مَّا أَنزَلَ اللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُکمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلَّا إِیاهُ ذلِک الدِّینُ الْقَیمُ وَ لکنَّ أَکثَرَ النَّاسِ لاَیعْلَمُونَ”

“Sizin, ondan başka taptığınız şeyler, ancak sizin ve atalarınızın uydurup adlandırdığı şeylerden ibaret, Allah, onların tanrılığına dair hiçbir delil indirmemiştir; hüküm ancak Allah’ındır. Ancak ona kulluk etmenizi emretmiştir, başkasına değil. İşte dosdoğru din de budur, fakat insanların çoğu bilmez.”[79]

“وَ کتَبْنَا عَلَیهِمْ فِیهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَ الْعَینَ بِالْعَینِ وَ الْأَنْفَ بِالْأَنْفِ وَ الْأُذُنَ بِالْأُذُنِ وَ السِّنَّ بِالسِّنِّ وَ الجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ کفَّارَةٌ لَهُ وَ مَن لَمْ یحْکم بِمَا أَنْزَلَ اللّهُ فَأُولئِک هُمُ الظَّالِمُونَ”

“O kitapta onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara kısas yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir.”[80]

  1. İbadet hakkı, insanların en önemli haklarından birisidir, dolayısıyla hiç kimsenin Allah’ın zikrine, ibadethaneye ve mabede engel olmaya hakkı yoktur.

“یسْأَلُونَک عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِیهِ قُلْ قِتَالٌ فِیهِ کبِیرٌ وَ صَدٌّ عَن سَبِیلِ اللّهِ وَ کفْرٌ بِهِ وَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَ إِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَکبَرُ عِندَ اللّهِ…”

“Sana, Haram Ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük günahtır. Lâkin insanları Allah yolundan alıkoymak, Onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretini engellemek ve oranın ahalisini oradan çıkarmak ise, Allah katında daha da büyük günahtır…”[81]

  1. e) Sosyal Konular (Sosyoloji)

Kur’an’ı Kerim toplum hâkimiyetini sağlayacak (özellikle toplum felsefesi alanında), sosyoloji bilimine yön verecek ve etkileyecek önemli ilkeler beyan etmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  1. Toplumda zalimlere itaat etmenin yasaklanması ve mazlumlara kendilerini savunabilmesi hatta gerektiğinde savaşabilmesi için izin verilmesi ve himaye edilmesi.

وَ لاَتَرْکنُوا إِلَى الَّذِینَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّکمْ النَّارُ وَ مَا لَکم مِن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِیاءَ ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ

“Ve zulmedenlere meyletmeyin, sonra ateşle azaba uğrarsınız ve Allah’tan başka bir dostunuz yoktur, sonra yardım da görmezsiniz.”[82]

“أُذِنَ لِلَّذِینَ یقَاتَلُونَ بِأَنَّهُمْ ظُلِمُوا وَ إِنَّ اللَّهَ عَلَى‏ نَصْرِهِمْ لَقَدِیرٌ *الَّذِینَ أُخْرِجُوا مِن دِیارِهِم بِغَیرِ حَقٍّ إِلَّا أَن یقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَ لَوْلاَ دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُم بِبَعْضٍ لَّهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَ بِیعٌ وَ صَلَوَاتٌ وَ مَسَاجِدُ یذْکرُ فِیهَا اسْمُ  اللَّهِ کثِیراً وَ لَینصُرَنَّ اللَّهُ مَن ینصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِی  عَزِیزٌ”

“Kendileriyle savaşa girişilenlere, zulme uğradıklarından dolayı savaşmaya izin verildi ve şüphe yok Allah’ın, onlara yardım etmeye gücü yeter elbette.” “Onlar ki, sadece “Bizim Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için, haksızlıkla yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, şüphesiz o zaman içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler çoktan yıkılıp gitmiş olurdu. Ve şüphesiz Allah, kendi dinine yardım edenlere, mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok üstündür, çok güçlüdür.”[83]

Hz. Ali (as) buyuruyor:

“Her daim zalimin düşmanı mazlumun dostu olun”[84]

  1. Toplumda herkese iyiliği emredip kötülükten sakındırmanın gerekliliği (bu durum ilk bakışta başkalarının işine karışmak ve toplumdaki hürriyeti kısıtlamak gibi görünse de toplum sağlığı için pek çok faydası vardır.)

“وَلِتَکن مِنکمْ أُمَّةٌ یدْعُونَ إِلى الْخَیرِ وَ یأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَ ینْهَوْنَ عَنِ الْمُنْکرِ وَ أُولئِک هُمُ الْمُفْلِحُونَ”

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[85]

“وَ الْمُؤْمِنُونَ وَ الْمُؤْمِنَاتُ بَعْضَهُمْ أَولِیاءُ بَعْضٍ یأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَ ینْهَوْنَ عَنِ الْمُنْکرِ وَ یقِیمُونَ الصَّلاَةَ وَ یؤْتُونَ الزَّکاةَ وَ یطِیعُونَ اللّهَ وَ رَسُولَهُ أُولئِک سَیرْحَمُهُمْ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِیزٌ حَکیمٌ”

“Erkek ve kadın müminler, birbirlerinin yardımcısıdır; iyiliği emrederler, halkı kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, namaz kılarlar, zekât verirler, Allah’a ve Peygamberine itaat ederler. Allah’ın rahmet edeceği insanlar, bunlardır. Şüphe yok ki Allah üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.”[86]

Not: Kur’ân-ı Kerîm’de diğer bilimleri de etkileyecek olan bir hayli ilke olmasına rağmen konumuzun uzamaması için bunlarla yetinmekteyiz.

5. Kur’an’ın, Bilimlerin Yöntemlerine Olan Etkisi

Her bilimde aklî veya naklî, deneysel veya sezgisel ya da bunların kombinasyonundan oluşan yöntemler vardır. Aynı zamanda pedagoji biliminde ‘davranış yöntemleri’ gibi her bilimin kendine özgü yöntemleri de vardır.

Kur’an’ı Kerim, (Kur’an’ın, hidayete yönelik hedeflerinden olan eğitim ve davranış, insanın yaşam biçimini etkileyen iktisat gibi konuların dışında) bilimlerin metotları hakkında her ne kadar bahsetmese de bilimlerin genel yöntemleri hakkında ve bazen de özel metotları hakkında bahsetmiştir.

Yalnız ilginç olan şu ki; Kur’an öğretileri, bazen bilimlerin genel metotları, bazen de özel metotları içerisinde yer alarak ilimlerin yöntemleri alanında yeni bir pencere açmaktadır.

5.1. Kur’an’daki Genel Bilim Yöntemleri

Genel olarak Kur’ân-ı Kerîm marifete açılan (naklî, aklî, deneysel ve sezgisel) tekniklere işaret ederek birleşik yöntemden bir yere kadar bahsedip, ele almıştır.

  1. Kur’an, aklî yöntemlere önem verir, insanları hikmete ve düşünmeye çağırır ve teşvik eder.

(Akıl hakkında; Bakara / 73 ve 242, Yusuf / 2, Enbiya / 10, Müminun / 80 ve Zuhruf / 3. Ayet-i kerimelerine müracaat edilebilir. Tefekkür hakkında; Bakara / 219, Rum / 8, Âl-i İmran / 191, Nahl / 44, Haşr / 21 vb. rücu ediniz.)

قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَکمْ

“De ki: Doğru söylüyorsanız hadi, delillerinizi getirin bakalım.”[87]

  1. Kur’an, insanın dikkatini tabiata ve deneysel metoda çekmekte ve onu kozmolojiye, tabiat bilimlerine, antropolojiye vb. teşvik etmektedir.

(Râd / 2 ve sonrası, Hac / 5, Müminun / 12-21, Nahl / 3-17 vb. ayetlerine rücu ediniz.)

أَفَلاَ ینظُرُونَ إِلَى‏ الْإِبِلِ کیفَ خُلِقَتْ

“Hâlâ bakmazlar mı develere, nasıl yaratıldı?”[88]

  1. Kur’ân-ı Kerîm bazen naklî yönteme atıfta bulunarak tarihin derinliğine dikkat çeken, peygamberlerin ve önceki ümmetlerin öğretici kıssalarını veya İslam’ın başlangıcındaki tarihi olayları (savaşlar vb.) anlatır, rapor eder ve kayda geçer.

(Bu konularda Enbiya, Yunus, Yusuf, Kehf vb. surelere rücu edilebilir) Kur’an herkesi yeryüzünde dolaşmaya ve geçmişin eserlerinden tecrübî olarak ders almaya çağırır.

أفلم یسِیرُوا فِی الْأَرْضِ فَینظُرُوا کیفَ کانَ عَاقِبَةُ الَّذِینَ مِن قَبْلِهِمْ

“Yeryüzünde hiç mi gezmezler de kendilerinden öncekilerin sonucu ne olmuş, görmezler?…”[89]

  1. Kur’an bazen vahiy ve ilahî ilhamlar aracılığıyla insanlara konuşulduğundan bahseder.

(Şûra / 51, Müminun / 27, Tâhâ / 38) ve Allah’tan insanlara ulaşan ilahî ilim yani Ledûn ilminden bahseder.)

وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْماً

“Yüce katımızdan kendisine ilim öğretmiştik.”[90]

5.2. Kur’an’daki Özel Bilim Yöntemleri

Örnek: pedagoji (davranış) bilimleri deneysel yöntemi temel alır ancak bu genel yöntemin yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm davranışta sezgisel bir yöntem önerir ve insan eğitiminde vahiy unsurunun yanı sıra insan nefsine iyi ve kötü ilhamlardan bahseder.

وَ نَفْسٍ وَ مَا سَوَّاهَا * فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَ تَقْوَاهَا

“Andolsun nefse ve onu şekillendirene, sonra ona kötülüğü ve ondan sakınmayı ilham edene.”[91]

Ve hatta Ledûn ilmine sahip eğitmenlik yapandan bahseder.

وَ عَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْماً

“Yüce katımızdan kendisine ilim öğretmiştik.”[92]

Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’de özel eğitim yöntemleri dâhilinde pedagoji ve eğitim bilimlerinin yöntemlerinde yaygın olmayan tezkiye (arınma) ve kıraat yönteminden de bahsedilmektedir.

هُوَ الَّذِی بَعَثَ فِی الْأُمِّیینَ رَسُولاً مِنْهُمْ یتْلُوا عَلَیهِمْ آیاتِهِ وَ یزَکیهِمْ وَ یعَلِّمُهُمُ الْکتَابَ وَ الْحِکمَةَ وَ إِن کانُوا مِن قَبْلُ لَفِی ضَلاَلٍ مُبِینٍ

“O ki, okuma yazması olmayanlar arasından kendilerinden (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları (şirk kirinden) temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdi. Hâlbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”[93]

Kur’ân-ı Kerîm deneysel metotların yanı sıra ilham ve arınma (tezkiye) metotlarını da önererek eğitim yöntemlerinde yeni bir alan açmaktadır.[94]

Elbette ekonomi konularında (faizin haramlığı vb.), sağlık ve tedavi alanlarında da (şifa ayetleri) açıklamalar mevcuttur.

5.3. Bilimlerin Konu ve Sorunlarına Olan Etkisi (Konu Oluşturma)

Kur’ân-ı Kerîm’in etki alanlarından biri de konuların geliştirilmesinde rol oynaması veya bilime yeni konular sağlamasıdır.

Örneğin Kur’an’da insan ruhundan bahsetmesiyle: وَ نَفَخْتُ فِیهِ مِن رُّوحِی “ve ona Ruhumdan üflediğim zaman…”[95] Tıp biliminde “Ruhsal Sağlık” diye adlandırdığımız araştırma, sağlık ve tedavi için yeni bir alan doğmuştur.

Ayrıca Kur’an “yedi gök” bilimsel teorisini gündeme getirdiğinde kozmoloji alanında yeni araştırma konuları ortaya çıkmaktadır. سَبْعَ سَمَاوَاتٍ “…gökleri nizam ve intizam üzere yedi kat olarak yarattı”[96]

Aynı şekilde Allah yolunda infaktan bahsetmesi, miras konusunu dile getirmesi, suçluya karşı had ve diyenin uygulanması konularını ele alması; ekonomi ve hukuk alanında da beyanlarının olduğunu gösterir.

6. Zorluklar Karşısında Kur’an’ın Rolü ve Bilimsel Çözümleri

Kur’an’ın bilimsel çözümlemeleri, İslam dünyasının önemli meselelerinde etkili olmakta, hatta Müslüman toplumdaki sorunların çoğu Kur’an’ın bilimsel çözümlemesi ile çözülebilmektedir. Bu konuların en önemlilerinden bazıları şunlardır:

6.1. Tefrika ve Birlik Eksikliği

Müslümanlar içinde bulunduğumuz çağda birçok tefrikalara duçar olmuşlardır ki; Kur’ân-ı Kerîm’in ilmî duruşu onları bu tefrikalardan kurtarabilir.

  1. a) Fıkhî Tefrika:

Tanınmış beş mezhepte (Şiî, Hanbelî, Şafiî, Malikî, Hanefî) Müslümanlar fıkıh konusunda tefrikaya düşmüşlerdir. Dolaysıyla en basitinden abdest alma veya namaz kılma şekli dahi onları birbirinden ayırmış ve hatta bazen kışkırtmalara neden olmuş sonuçta çatışmalara yol açmıştır.

  1. b) İnançsal Tefrika:

Müslüman âlimlerin tevhit ve şirk, velayet, imamet ve hilafet, adalet, meâd (tekrar diriliş), kader ve cebir, bed’â vb. konulardaki görüş farklılıkları, Müslümanların zaman zaman çekişmelerine neden olmuş; sömürgecilerin ve düşmanların bu ihtilaftan siyasî vb. istifade etmesine neden olmuştur.

  1. c) Irk Ayrımcılığı:

Müslümanlar farklı ırklardan (Araplar, Farslar, Türkler, Kürtler vb.) oluşmakta ve her birinin kendine has örf ve hatta ahlak ve özellikleri vardır. Bu farklılıklar bazen sömürgecilerin kışkırtmasıyla ırkçılığa, üstünlük iddiasına ve fitneye yol açar.

  1. d) Ülke Ayrımcılığı:

İslam ülkelerinin ayrılması Muaviye döneminden (İmam Ali’ye ve hilafetine karşı çıkarak; Suriye topraklarını ayırarak) başlamıştır. Daha sonra Bağdat’ta Abbasîler döneminden ve günümüz Türkiye’sindeki Osmanlı yönetiminden ve İran’daki Safevî yönetiminden sonra bu mesele daha da şiddet bulmuştur. Ancak İslam toplumunun yaklaşık 60 ülkeye bölünmesi birinci ve ikinci dünya savaşından sonra zirveye ulaşmıştır. Bu da sömürgecilerin İslam ülkelerini bölüp küçültmek, zayıflatıp topraklarına ve kaynaklarına hâkim olmak için bir plandı ve hâli hazırda da devam etmektedir. Öyle ki Batılı sömürgeciler Müslüman ülkeleri birbirine düşürüp silah satarak savaşmalarını sağlamakta ve o ülkelerin kaynaklarını yağmalamaktadır.

Tefrikalardan Kurtulmak için Kur’an’ın Çözümü

Kur’an’ın ilmî öncülüğü, Müslümanları bu bölünmelerden kurtarmanın yoludur:

Birincisi, fıkhî konularda kabul ve redde kriter olarak Kur’an’ın olması. (Masum olmayanların fıkhî görüşlerinde)

“یاأَیهَا الَّذِینَ آمَنُوا أَطِیعُوا اللّهَ وَ أَطِیعُوا الرَّسُولَ وَ أُولِی الْأَمْرِ مِنْکمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِی شَی‏ءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَ الرَّسُولِ إِن کنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَ الْیومِ الآخِرِ ذلِک خَیرٌ وَ أَحْسَنُ تَأْوِیلاً”

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasulüne itaat edin ve sizden olup kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara da itaat edin ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve peygambere götürün, eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız. Bu sizin için en hayırlısıdır ve sonuç olarak ta en iyisidir.”[97]

İkincisi, inanç meselesinde kriter Kur’an ölçütü olmalıdır. (Masum olmayan kelamcıların teolojik görüşleri yerine) Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm sadece Müslümanları değil, bütün ilahî dinleri birliğe çağırmaktadır.

قُلْ یا أَهْلَ الْکتَابِ تَعَالَوْا  إِلَى‏ کلِمَةٍ سَوَاءٍ بَینَنَا وَ بَینَکمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلَّا اللّهَ  وَ لاَنُشْرِک بِهِ شَیئاً وَ لاَیتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّهِ فَإِن تَوَلَّوا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ

“De ki: Ey kitap ehli, gelin aramızda eşit olan tek söze: Ancak Allah’a kulluk edelim, ona hiçbir şeyi eş ve ortak etmeyelim, Allah’ı bırakıp da bazılarımız, bazılarımızı ilah edinmeyelim. Gene de yüz döndürürlerse deyin ki tanık olun, özümüzü Allaha teslim edenleriz biz.”[98]

Üçüncüsü, Kur’ân-ı Kerîm milliyetçilikten kaynaklı tefrikadan kurtulmanın yolunu değerlerin değiştirilmesi ile olacağını buyurmaktadır.

یاأَیهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاکم مِن ذَکرٍ وَ أُنثَى‏ وَ جَعَلْنَاکمْ شُعُوباً وَ قَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَکرَمَکمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاکمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِیمٌ خَبِیرٌ

“Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi, aşiretler ve kabileler haline getirdik tanışın diye; şüphe yok ki Allah katında sevabı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla (Takvalı olanınız) çekineninizdir; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.”[99]

Dördüncüsü, Kur’an herkesi birliğe ve tefrikalardan uzaklaşmaya davet ediyor.

“وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّهِ جَمِیعاً وَ لاَتَفَرَّقُوا وَ اذْکرُوا نِعْمَةَ اللّهِ عَلَیکمْ إِذْ کنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَینَ قُلُوبِکمْ  فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَ کنْتُمْ عَلَى‏ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَکم مِنْهَا کذلِک یبَینُ اللّهُ لَکمْ آیاتِهِ لَعَلَّکمْ تَهْتَدُونَ”

“Allah’ın ipine topluca sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan nimetini anımsayın. Siz birbirinize düşmanlar idiniz de kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi ondan kurtardı. Yola gelesiniz diye Allah ayetlerini böyle açıklıyor.”[100]

Beşincisi, Kur’an Müslümanları kardeş olarak adlandırır ve kavga etmekte ısrar eden olursa tüm Müslümanlara düşen görevi de belirlemiştir.

“وَ إِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِینَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَینَهُمَا فَإِنْ بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى‏ فَقَاتِلُوا الَّتِی تَبْغِی حَتَّى‏ تَفِی‏ءَ إِلَى‏ أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءَتْ فَأَصْلِحُوا بَینَهُمَا بِالْعَدْلِ وَ أَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ یحِبُّ الْمُقْسِطِینَ* إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَینَ أَخَوَیکمْ وَ اتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّکمْ تُرْحَمُونَ”

“O halde mü’minler içinden iki gurup çatışırsa veya savaşa girişirse, onlar arasında barışı sağlayın. Buna rağmen iki guruptan biri, diğerine haksız şekilde davranırsa, davranışını Allah’ın buyruğuna uygun hale getirinceye kadar, haksızlık yapan taraf ile mücadele edin. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, adil bir şekilde aralarını bulun, hep insaflı ve adil davranın. Şüphesiz ki Allah, adaletle barış yapıp adaletle karar verenleri sever.” “Bütün mü’minler kardeştir. O halde her ne zaman araları açılırsa, kardeşlerinizin arasını düzeltin ve yolunuzu yordamınızı Allah’ın kitabıyla bulmaya çalışın ki, O’nun rahmetine erebilesiniz.”[101]

6.2. Sömürgecilik ve Yabancı İstilası

Son yüz yılda Batılı sömürgeciler İslam ülkelerine girdiler ve çoğu İslam ülkesinin siyasî, ekonomik, sosyolojik ve askerî işlerine müdahale edip hâkim oldular. Bu sorun hâlâ İslam ülkelerinde kendini göstermektedir ve birçok milletin sorunudur.

İngiliz sömürgeciliği Kaçar döneminden İran’a girdi, siyasetçi ve aydınlara sızarak İran’ın petrol ve diğer kaynaklarını ele geçirmeye ve yağmalamaya çalıştı. Daha sonra Amerika 1950’lerden itibaren İngiltere’nin yerini alarak 1978’e kadar Pehlevî hükümetine hâkim oldu ve hatta danışmanları aracılığıyla İran ordusunu etkisi altına aldı ve bu bakımdan büyük İran topraklarının bir kısmını yönetmek daha kolay olsun diye ondan ayırdı.

Aynı durum büyük Osmanlı Devleti’nde de oldu ve onlarca küçük ülkeye bölündü ve hatta İslam topraklarının göbeğinde, İngiltere tarafından ve dünyanın her yerinden Yahudiler davet edilerek İsrail Devleti kuruldu.

Arap ülkelerinin petrol kaynakları (Suudi Arabistan, Kuveyt, Emirlikler, Katar vb.) yağmalandı ve İslam dünyası üzerinde siyasî, ekonomik ve hatta kültürel hâkimiyet kuruldu. Elbette bu İngiliz sömürü planı, Hindistan gibi diğer ülkelerde de uygulandı.

Öyle ki İngiltere, Fransa, İtalya, Portekiz vb. ve bazen de onların sömürge mirasçıları olan Amerika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya ülkelerine askerî işgal başlattı. Bunun son örneğini Irak, Afganistan vb. ülkelerde görülmektedir.

  1. a) Sömürgecilerin Etki ve Hâkimiyet Alanları ve Faktörleri:
  • Yabancıların ülkeye sızmasına izin veren faktörlerden biri İslam ülkelerinin padişahlarının ve yöneticilerin kişisel zaafı.
  • Bu dönemde bulunan liderlerin ve Müslüman halkın çoğunluğunu basiretsizliği ki aldanmalarına zemine hazırlamıştır.
  • Önde gelen bilim adamlarının bilgi zaafı ve Batı bilimine ve endüstrisine duyulan ihtiyaç; bu Batı hâkimiyetinin temelini oluşturdu.
  • Yabancı orduların saldırısına karşı koyamayan Müslümanların askerî gücünün zaafı ve yetersizliği.
  • Müslümanların parçalanıp dağılması ve tek bir İslam ümmetinin birden çok millete ve ülkeye dönüşmesi. 20. yüzyılda Müslüman ülkelerde ve entelektüel liderlerde bu örneklerin pek çoğu mevcut. Kaçar, Pehlevî, son Osmanlı dönemi, Arap ve Afrika’da yeni kurulan hükümetler vb. dönemin tarih kitaplarında da zikredilmektedir.
  1. b) Kur’an’ın Çözümleri:

Zikredilen durumlarda Kur’an’ı ilmî öncü olarak kabul etmek sömürgecilerin İslam ülkelerine hâkim olmalarını engelleyebileceği gibi, çağımızda İslam ülkelerini de kurtarabilir.

  1. Yabancıların Müslümanların işlerine etki ve hâkimiyet kurmalarının yasaklanması ve engellenmesi:

وَلَن یجْعَلَ اللّهُ لِلْکافِرِینَ عَلَى الْمُؤْمِنِینَ سَبِیلاً

“Allah inkârcılara, inananlar üzerine egemen olma fırsatını vermeyecek”[102]

  1. Kur’an’ın, (Askerî, siyasî, ekonomik vb. her alanda) güçlü olmaya daveti.

وَ أَعِدُّوا لَهُم مَااستَطَعْتُم مِن قُوَّةٍ وَ مِن رِبَاطِ الْخَیلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللّهِ وَ عَدُوَّکمْ وَ آخَرِینَ مِن دُونِهِمْ لاَتَعْلَمُونَهُمُ اللّهُ یعْلَمُهُمْ وَ مَا تُنْفِقُوا مِن شَی‏ءٍ فِی سَبِیلِ اللّهِ یوَفَّ إِلَیکمْ وَ أَنْتُمْ لاَتُظْلَمُونَ

“Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvetler, güçlü ordular ve atlı birlikler, hareket kabiliyeti yüksek birimler hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği düşmanları dehşete düşürür, korkutursunuz. Allah yolunda İslâm uğrunda karşılık beklemeden, değerli mallarınızdan gönüllü olarak ne harcarsanız size eksiksiz ödenir. Siz aslâ haksızlığa uğratılmayacaksınız.”[103]

  1. Kur’an’ın, düşmanını tanımaya ve basireti yükseltmeye yönelik çağrısı.

Kur’an kendisini basiret olarak adlandırıyor ve birçok ayette düşmanı tanımanın gerekliliğinden bahsediyor:

قُلْ هَلْ یسْتَوِی الْأَعْمَى‏ وَ الْبَصِیرُ أَفَلاَ تَتَفَکرُونَ

“De ki: Görmeyenle gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?”[104]

هذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَ هُدىً وَ رَحْمَةٌ لِقَوْمٍ یوقِنُونَ

“Bu Kur’an, insanların (kalpleri) için basiret ve araştırıp inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.”[105]

لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذِینَ آمَنُوا الْیهُودَ وَ الَّذِینَ أَشْرَکوا

“İnsanların içinde iman edenlere düşmanlıkta en katı olanların yahudilerle müşrikler olduğunu görürsün…”[106]

وَ لَنْ تَرْضَى‏ عَنک الْیهُودُ وَ لاَالنَّصَارَى‏ حَتَّى‏ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى‏ وَ لَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُم بَعْدَ الَّذِى جَاءَک مِنَ الْعِلْمِ مَا لَک مِنَ اللّهِ مِنْ وَلِی وَ لاَنَصِیرٍ

“Sen onların, kendi dinlerine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar senden razı olmazlar. “Asıl doğru yol, Allah’ın yoludur” de. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyarsan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz.”[107]

  1. İmanlı ve layık yöneticilere uymaya, zalim ve liyakatsiz yöneticilere uymaktan kaçınmaya davet.

Kur’ân-ı Kerîm bu konuyu bazen Musa ile Firavun, İbrahim ile Nemrut, Tâlut ile Câlut, Yusuf (aleyhuma selam) vb. peygamberlerin kıssalarında ve bazen de ilahî emirler ve cihat izni vererek beyan etmektedir:

وَ لاَتَرْکنُوا إِلَى الَّذِینَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّکمْ النَّارُ وَ مَا لَکم مِن دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِیاءَ ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ

“Ve zulmedenlere meyletmeyin, sonra ateşle azaba uğrarsınız ve Allah’tan başka bir dostunuz yoktur, sonra yardım da görmezsiniz.”[108]

  1. Kur’an’ın, birliğe ve tefrikadan kaçınmaya çağrısı:

Not: Bu konuya dair ayetler bir önceki konuda geçmiştir.

  1. Kur’an’ın, ilmi ve bilgiyi güçlendirmeye yönelik daveti:

Not: Bu konuya dair ayetler bir sonraki konuda yer alacak.

Çözüm:

Müslüman milletler, İran İslam Devrimi gibi (Kur’an ve Ehl-i Beyt’in öğretilerine göre) hareket etselerdi, Amerika’nın, İsrail’in ve sömürge ülkelerinin oyunlarını ve düşmanlıklarını kavrayıp onların egemenliğine karşı koysalardı, birlik ve beraberlik çağrısında bulunup ilimlerini artırarak askerî gücü elde etme çabasına girseydiler, bulundukları zilletten İslamî izzete kavuşabilir ve dünyanın en büyük gücü haline gelebilirlerdi.

6.3. Müslümanların İlmî Gerilemesi

Müslümanlar sâdr-ı İslâm’ın ilk yüzyıllarında, Kur’an öğretilerine nispeten daha fazla önem vererek büyük bir güç elde ettiler ve iki süper güç olan Roma ve Perslere karşı galip geldiler ve hatta kâmerî 3. ve 5. yüzyıllarda bilim, sanayi, mimari vb. alanlarda dünyanın en iyisi haline gelen büyük İslam medeniyetini bile yarattılar.

Ancak liyakatsiz hükümdarların hâkimiyeti ve Moğol istilası (13. yüzyıldan itibaren) nedeniyle bu medeniyetin büyümesi durmuş ve gerilemeye başlamıştır. Ama 15. ve 16. yüzyıllarda İran’da Safevilerin ve Anadolu’da Osmanlı hükümetlerinin ortaya çıkmasıyla Müslüman medeniyeti bir kez daha canlanmış ve yeşermiştir. Ancak 18. yüzyıldan sonra zayıf (aynı zamanda zorba ve zalim) padişahların hâkimiyeti ve batılı sömürgecilerin doğuyu işgaliyle Müslüman medeniyeti gerilemeye başladı ve 20. yüzyılda, bu geri kalmışlık kendini gösterdi.

Elbette Avrupa’nın sanayi devriminin, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın iki büyük Müslüman devletin (İran-Osmanlı) yıkılmasının ve yabacıların egemenliğini oluşturan küçük Müslüman devletlerinin ortaya çıkmasının Müslümanların geri kalmasında büyük etkisi olmuştur.

Müslümanların duraklama ve geri kalmışlığının en önemli etkenlerini özetle şöyle sıralayabiliriz:

  1. Moğol saldırısı, ardından Müslüman ülkelere hâkim olmak, kaynaklarını yağmalamak ve Müslümanların bilimsel ve kültürel alt yapısını yok etmek için sömürgecilerin saldırısı.
  2. Müslüman ülkelerin liderlerinin kişilik ve yönetim zafiyeti (zulüm ve zorbalık da dâhil).
  3. İslam toplumunun düşmanlarına ve onların bilimsel ilerlemelerine karşı cehaleti ve basiretsizliği.
  4. Kur’an ve hadisin temel kavramlarının çarpıtılması sonucu Müslüman toplumların doğa ve beşerî bilimlere olan ilgisizliği.

Kur’anî Çözümler

Önceki konuların altında yer alan A-B-C bölümlerinde Kur’ân-ı Kerîm’in yabancıların ve sömürgecilerin Müslümanlar üzerindeki hâkimiyetini yasakladığı belirtilmiştir.

Ayrıca Müslümanları ilim sahibi, güçlü vb. liderlerin taraftarları olmayı teşvik ediyor, zalim ve zorbaların taraftarlığını yapmamaları hususunda uyarıyor.

Düşmanlarını tanıma ve basiret sahibi olmaya davet ediyor.[109]

Ancak Kur’an’ın ilmi artırmaya ve farklı bilim dallarına yönelmeye davetine ilişkin olarak şu noktalara dikkat etmek gerekir:

Kur’ân-ı Kerîm bilimlere kapsamlı bir ilgi gösterir ve beşerî bilimlerin dört kategorisinden bahsetmiştir:

  1. Tecrübî İlimler: Kur’ân-ı Kerîm bazen insanların dikkatini tabiata çekmekte ve onları kozmolojiye, tabiat bilimlerine, antropolojiye vs. teşvik etmektedir.[110]
  2. Aklî İlimler: Kur’an, tarihin derinliğine insanların dikkatini çekmekte, peygamberlerin ve önceki ümmetlerin öğretici kıssalarını anlatmaktadır.

Veya İslam’ın başlangıcındaki savaşlar vb. gibi tarihi olayları bildirir ve kaydeder. Delil ve kanıtlara davet gibi:

هَاتُوا بُرْهَانَکمْ

“delilinizi ortaya koyun…”[111]

Akletmeye ve derin düşünmeye davet gibi: (Nisa / 82) ve Kur’an’ın gayesi hikmet ve bilgeliktir: (Yusuf / 2)

  1. Naklî ilimler: Kur’an, peygamberler, kabileler ve tarihi şahsiyetler dâhil olmak üzere rivaî ilimlere de dikkat etmiştir, örneğin: Hz. Yusuf’un kıssası, Hz. Musa’nın kıssası, Zûlkarneyn hakkında ayetler vb.
  2. Sezgisel ilimler: Kur’an, insanlara ilahî vahiy ve ilhamdan bahseder[112] ve bazı insanlara Allah’tan gelen ilahî bilgiye (Ledûn ilmine) işaret eder:

“…وَ عَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْماً

“Yüce katımızdan kendisine ilim öğretmiştik.”[113]

Kur’ân-ı Kerîm, insan hayatının manevî, ahlakî, sosyolojik, politik ve ekonomik vb. gibi birçok yönleriyle ilgilenir. Bu durum Kur’an’da bölümlerin birçok çeşitliliğine neden olmuştur.

Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm, insanın tecrübî bilimlerine önem vererek duyulara ve aldıkları sonuçlara önem verir ve hem insan zekâsına ve hikmetine önem verir. Hem de insanın dikkatini tabiat âleminin ötesine çekerek ilahî peygamberlerin vahyi ve Allah ile aralarında ilişki kurmalarını sağlar.

Dolayısıyla kişiye kapsamlı bir bakış açısı kazandırır ve bütüncül disiplinler arası bilgi sağlar. Bu konu, Kur’an’ın içinde bulunduğumuz çağda insanlığa en önemli bilimsel katkısı olarak kabul edilmektedir ki; Kur’an ile iç içe olan insan kapsamlı tecrübî ilimlere, akılcı görüşlere ve yüksek vahiy bilincine sahip olur, varlık âlemine olan dar bakıştan kurtulur, bilime ve kâinata daha kapsamlı bakar.

Kur’an’ın amacı tüm beşerî bilimlerin detaylarını anlatmak olmasa da Kur’an’da çeşitli bilimlere yapılan atıflar bulunabilir. Bir başka deyişle, Kur’ân-ı Kerîm’de aklî, tecrübî, naklî ve sezgisel yöntemlere önem verilmiş ve bunların örneklerinden bahsetmiştir. Ve Kur’an’ın ilmin metot ve kaynaklarına dikkat etmesi, bu kaynakların kullanılması gereğini ifade eder.

Dolayısıyla dinin insanın yaşam alanlarında etkili olmasını istiyorsak; Kur’an’ın öğretilerini insan hayatına entegre etmek gerekir. Bu mesele de arzu edilen Kur’an ilminin kapsayıcı unsuru göz önüne alındığında ve Kur’an’ın camilerin ve evlerin köşelerinden çıkıp öğretilerinin çeşitli ilimlerin temellerine ve amaçlarına nüfuz ettiğinde geçekleşir ve ancak bu yolla insan hayatının her alanına girer.

6.4. Din ve Dünyanın Mücadelesi (Sekülarizm)

Modern dünyanın modern mücadelelerinden biri de din ile dünya arasında olan münakaşadır. Batıda başlamış olan ve daha sonra çözüm olarak Sekülarizm ile sonuçlanan ve Müslüman ülkeleri de tuzağına düşüren bu durum; Kur’an ilminin öncülüğünün önünü kesip din işlerini cami ve kişisel ibadetlerle sınırlamaya çalışmıştır. Nitekim zamanla Kur’an’ın siyasî, sosyal, ekonomik ve hatta eğitim meselelerine karışmasına izin verdirmemişlerdir.

Elbette din ile dünya arasındaki bu çatışmanın kökü, zahiren ahir anlayışı ile dünyadan faydalanmaya dayanmaktadır. Bu meseleyi çözemeyince de çareyi dini, insanların dünyevî işlerinden ayırmakta buldular ta ki halkın dünyası ilahî emirlerden ayrı düşsün. Din ve ahiretle ilişkileri olmadan yollarına devam etsinler.

Burada öncelikle Sekülarizm’in anlam ve araçlarından bahsetmek, ardından da din ve dünyayı barıştıracak Kur’an’ın çözümlerini sunmak gerekir.

Sekülarizm (Laiklik) kelimesi dünyevilik, özgenlik, gelenekçilik anlamlarına gelir. Terim olarak ise dinin dünyadan (toplumsal yaşam alanından) ayrılması demektir. Öyle ki din siyasete, hukuka, eğitime, yönetime vb. alanlara karışmaz. Ve din, görevi yalnızca Allah ile birey arasında bir ilişki yaratmak olan bireysel bir mesele olarak kabul edilir. Yani kamusal alan, din alanının dışındadır ve devletin denetimindedir. İnsan, toplumun sorunlarını bilim ve akıl yardımıyla çözer ve din yalnızca özel ve kişisel alanla ilişkilidir.

Din ve Dünyanın Bütünleşmesinde Kur’an’ın Çözümü (Ahiret ve Dünya)

Kur’ân-ı Kerîm, insanın hidayet ve saadeti için dünyevî işlere (siyasî, sosyal, iktisadî vb.) müdahil olur. İbadî ve uhrevî işlerine müdahil olduğu gibi bunlarla ilgili ilimlere de yön verir.

Evet, Kur’an dünya ile ahiretin birleşmesine davet etmekte ve şöyle buyurmaktadır:

فَمِنَ النَّاسِ مَن یقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِی الدُّنْیا وَ مَا لَهُ فِی الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ* وَ مِنْهُمْ مَن یقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِی الدُّنْیا حَسَنَةً وَ فِی الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَ قِنَا عَذَابَ النَّارِ* أُولئِک لَهُمْ نَصِیبٌ مِمَّا کسَبُوا وَ اللّهُ سَرِیعُ الْحِسَابِ

“…İnsanların içinde: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver” diyen vardır ki, onun ahirette bir payı yoktur.” “Onlardan kimi de: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyiliği ahirette de iyiliği ver ve bizi ateşin azabından koru” der.” İşte kazançlarından nasibi olanlar bunlardır. Allah’ın hesap görmesi de pek tezdir.”[114]

Kur’an, insanı yeryüzünü abat etmeye ve dünya işlerinden yararlanmaya çağırır:

هُوَ أَنشَأَکم مِنَ الْأَرْضِ وَ اسْتَعْمَرَکمْ فِیها فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَیهِ إِنَّ رَبِّی قَرِیبٌ مُجِیبٌ

“Sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdi ve orayı imara memur etti sizi; artık ondan yargılanma dileyin, sonra da tövbe edin ona. Şüphe yok ki Rabbim, yakındır, duaları kabul eder.”[115]

Hadislerde de dünya, ahiretin tarlası olarak tanıtılmıştır: “Dünya ahiretinizin tarlasıdır.”[116]

Kur’ân-ı Kerîm, dünya zevkini ve insan dünyasının refahını ahiret ve Allah-merkezciliğe karşı çakışır olarak görmez, bilakis, insanın arzu edilen hayatını ve saadetini dünya ile ahiret arasındaki birliktelikten olduğunu ve insanın dünyevî hayatına dinin hâkimiyetini tanıtır.

Sonuç

Kur’an’ın ve Ehl-i Beyt’in ayet ve hadislerine dayanan bilimsel öncülüğü, son yüz yılda İslam düşünürlerinin de ilgisini çekmiştir. Elbette Gazzâlî, Molla Sadra ve Feyz-i Kaşânî gibi kadim âlimler bunun bazı anlamlarına işaret etmişlerdir, ancak son yüz yılda Seyid Cemâleddin Esedâbadî, Allâme Muhammed Hüseyin Tabatabâî, Allâme Fazlullah, Ayetullah Abdullah Cevad-i Âmulî, İmam Humeynî ve Ayetullah Hamaneî Kur’an’ın bilimsel öncülüğünün bazı anlamlarından bahsetmiştir.

Bu makalede, Kur’an’ın bilimsel öncülüğü hakkında uygulamada olan 15 kavramdan bahsedilmiş olup yukarıda adı geçen âlimler tarafından ele alınmıştır. Aralarında Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî Kur’an’a dönüş adı altında (Kur’an’ın siyasî, sosyolojik ve ilmî boyutlarda hayata geçirme) başka kavaram ve konuları da ele almıştır.

Kur’an’ın bilimsel otoritesinin, insan yaşamının tüm yönlerini içeren Kur’an’ın rehberliği de dâhil olmak üzere bir dizi teorik ve rasyonel nedene sahiptir. “İnsanları hidayet eden”[117] ve onun Furkân oluşu ile tüm evrelere hitap edici oluşu bunlardandır.

Kur’an’ın yetkinlik ve öncülüğü, Müslümanlar için etnik ve dinî farklılıklar, bilimsel zayıflık, sömürgecilik ve din ile insanların dünyasının ayrılması dâhil olmak üzere çağdaş dünyanın birçok sorununu çözebilir.

Kaynakça

Kur’ân-ı Kerîm Tercümesi, Rızâî İsfahânî, Muhammed Ali ve tercüme heyeti, Kur’ân-ı Kerîm’in ilk komisyon tercümesi, Kum: Dârû’l Zîkr, 2005

Arûsî Huveydî, ‘Abd’ali b. Cum’a, Tefsir-i Nuru’s-Sâkaleyn, Kum, İntişarât-i İsmâilîyân, 1995

Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî’nin çeşitli üniversite profesörleri ile görüşmesi (30.10.2003)

Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî’nin kadın Kur’an âlimleri ile toplantısı (20.10.2009)

Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî’nin resmi web sayfası: www.farsi.khamenei.ir

Beyât, ‘Abdurresûl, Ferheng-i Vajeha, İntişarât-i Endişe ve Ferheng-i Dinî, 2007

Enverî, Dr. Hasen, Ferheng-i Bozorg-i Sûhân, İntişarât-i Sûhân, 2002

er-Radî, Ebû’l-Hasen eş-Şerîf, Nehcû’l Belâğa, Tercüme Seyyid Ca’fer Şehidî, Tahran, Şirket-i İntişarât-i ‘İlmî ve Ferhengî, 1989

Fazlullah, Seyyid Muhammed Hüseyin, Tefsiru min Vahyi’l-Kur’an, Beyrut, Dârû’l Milâk li’l Tib’ae ve’n-Neşr, 1998

Feyz-i Kâşânî, Molla Muhsin, el-İnsâf, İntişarât-i bî Zebân, 2013

İbn Ebî Cumhûr el-Ahsâî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Ali, Avâli’l-le ‘âli’l-‘Azîziyye, Kum, İntişarât-i Seyyidi’ş-Şühedâ, 1. baskı, 1985

İbn Manzûr, Lisânû’l ‘Arab, Beyrut, Dârû’l Ahvâl el-Turasû’l ‘Arabî, 1996

Kûleynî, Muhammed b. Ya’kub, el-Kâfî, Tahran, Dârû’l Kûtübû’l İslâmiyye, 1986

Kurbânî, Zeynul’âbidîn, ‘İlel-i Pişreft ve İnhitât-i Müslimîn, Tahran, Defter-i Neşr-i Ferhengî İslâmî, 1982

Longman Dictionary, İntişarât-i Cengel

Makale: Nazariye-i Perdâzihâ-i ‘İlmî-yi Kur’anî, Muhammed Ali Rızâî İsfahânî, Mecelle-i Pejûheşnâme-i Kur’an ve Hadis, sayı:6

Makale: Şivehâ-i Tefsir-i Mevz’uî, Muhammed Ali Rızâî İsfahânî, Mecelle-i Pejûheşnâme-i Kur’an ve Hadis, sayı:12, 2009

Mekârim Şirâzî, Nasîr, Tefsir-i Nûmune, Tahran, Dârû’l Kûtübû’l ‘İlmiyye, 1991

Oxford Dictionary, Tercüme Ali Ekber Penâh, İntişarât-i Azerân, 2016

Parsâniya, Hâmid, Cihânha-i İctimâ’î, İntişarât-i Kitâb-ı Ferdâ, 2013

Rızâî İsfahânî, Muhammed Ali, Kur’an ve Terbiyet, İntişarât-i Peşûheşha-i Tefsir ve ‘Ulûm-i Kur’an, 2015

Rızâî İsfahânî, Muhammed Ali, Mantık-ı Tefsîr-i Kur’ân (3), Neşr-i Câ’miatû’l Mustafa el-‘Alemiyye, Kum, 2006

Rızâî İsfahânî, Muhammed Ali, Mantık-ı Tefsîr-i Kur’ân (5), Merkez-i Beyne’l Milelî Tercüme ve Neşr-i el-Mustafa, Kum, 2019

Tabâtabâî, Seyyid Muhammed Hüseyin, el-Mîzân fî Tefsîri’l Kur’an, Defter-i İntişarât-i Ca’miû Müderrisîn, 1997

Tabâtabâî, Seyyid Muhammed Hüseyin, Kur’an der İslâm, Bûnyad-i İslamî, 1982

Tureyhî, Fahruddîn, Mecma’u’l Bahreyn ve Mûtteli’u’n-Neyyireyn, İntişarât-i Murtazâvî, 1996

Velâyetî, Ali Ekber, Puyâ-yi Ferheng ve Temeddûn-i İslâm ve İran, İdâre-i Neşr-i Vûzâret-i ‘Umur-i Hârice, 2005

 

[1] Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi Öğretim Üyesi

[2] Parsaneya Hamid, Cihanha-i İctimai, s.29-30

[3] Lisânû’l-Arab, c.1, s.141

[4] Taklid için müracaat edilecek kişi

[5] Enverî, Ferheng-i Bozorg-i Sûhân, c.7, ‘Mercî’ maddesi

[6] Oxford Dictionary, Ekber İran Penâh tercümesi, s.36

[7] Longman Dictionary, s.20

[8] el-Kâfî, c.1, s.69, “فَمَا وَافَقَ کتَابَ اَللَّهِ فَخُذُوهُ وَ مَا خَالَفَ کتَابَ اَللَّهِ فَدَعُوهُ”

[9] Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah (1935-2010)

[10] Tefsiru min Vahyi’l-Kur’ân, Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah, c.6, s.293

[11] “إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَیک الْکتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْکمَ بَینَ النَّاسِ  بِمَا أَرَاک اللّهُ وَلاَ تَکن لِلْخَائِنِینَ خَصِیماً” Nisâ / 105

[12] Tefsiru min Vahyi’l-Kur’an, Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah, c.20, s.151-152

[13] Bu konuda rücu edilebilecek kaynak: Nâzariye perdâziha-i İlmi-yi Kur’anî makalesi, Muhammed Ali Rızaî İsfehanî, Peşûheşnâme-i Kur’an ve Hadis, sayı 6, ayrıca bakınız: Mantık-i Tefsir-i Kur’an (5) el-Mustafa uluslararası yayınları.

[14] Seyyid Cemaleddin Esedâbâdî / Efgânî (Afganistan 1838-1897 İstanbul)

[15] Muhammed Bâkır es-Sadr (1935-1980) Bağdat / Irak

[16] Tefsiru min Vahyi’l-Kur’an, Seyyid Muhammed Hüseyin Fazlullah, c.6, s.289-290

[17] Bak:  Mantık-i Tefsir-i Kur’an (3) el-Mustafa uluslararası yayınları. Ayrıca Şiveha-i Tefsir-i Mevzuî makalesi, Muhammed Ali Rızaî İsfehanî, Peşûheşnâme-i Kur’an ve Hadis Dergisi, sayı 12, 2018

 

[18] Bak: Ayetullah Hamaneî’nin kadın Kur’an âlimleri ile toplantısı (20.10.2009) ve yine Ayetullah Hamaneî’nin Çeşitli üniversite profesörleri ile görüşmesi (30.10.2003) www.farsi.khamenei.ir

[19] “Biz, sana her şeyi açıklayıp anlatan ve Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olan kitabı indirdik.”

[20] “Bu Kur’an kendinden önceki kitapları tasdik eden, iman eden bir toplum için her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.”

[21] Allâme Seyyid Muhammed Hüseyin Tabâtabâî (Tebriz 1904-1981 Kum)

[22] Bak: el-Mizan fi Tefsiri’l Kur’an, Muhammed Hüseyin Tabâtabâî, c.1, tefsirin mukaddimesi.

[23] Bak: İslam’da Kur’an, Muhammed Hüseyin Tabâtabâî, s.94-97

[24] “إِذَا حَدَّثْتُکمْ بِشَیءٍ فَاسْأَلُونِی عَنْ کتَابِ اَللَّهِ”

[25] El-Kâfî, c.5, s.300

[26] “جَعَلَهُ اللّهُ ریا لِعَطَشِ العُلَماءِ” (Allah onu, âlimlerin susuzluğunu gideren pınar, fakihlerin kalplerini onaran bahar, salihlerin yollarının işaretleri kılmıştır. Kur’ân’ı, anlayanlar için ilim, rivayet edenler için söz, hükmedenler için hüküm kılmıştır.) Nehcû’l-Belâga, Hutbe197,

[27] Bak: Feyz-i Kaşanî, el-İnsaf, onun tefsirinde Molla Sadra (Vakıa suresi tefsirinin mukaddimesi)

[28] “وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ” İsra/82

[29] Nehcû’l Belâğa, Hutbe: 176

[30] Bak: Feyz-i Kaşanî, el-İnsaf fî Beyâni’l-Hak ve’l-İtisâf

[31] Bakara / 176

[32] İsra / 9

[33] Furkân / 1

[34] Bak: Tefsir-i Numune, c.15, s.7

[35] el-Kâfî, Kuleynî, c.2, s.630 ve Tefsiru’l-Burhan “اِنّ القرآن جملة الکتاب و الفرقان المحکم الواجب العمل به”

[36] Tarık / 13-14

[37] Tefsir-i Numune, c.26, s.374

[38] “هَذَا جَوَابُ الْقَسْمِ یَعْنِی أَنَّ الْقُرْآنَ یَفْصِلُ بَیْنَ الْحَقِ وَ الْبَاطِلِ بِالْبَیَانِ عَنْ کُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا”

[39] Nisa / 105 “Ey Muhammed! Doğrusu Biz, mutlak hakîkati ortaya koyan bu Kitabı sana indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde tam bir adâletle hüküm verebilesin. O hâlde, -Müslüman olduğunu iddia eden biri bile olsa- haksız durumda olan kimsenin sözüne kanıp da, hainlerin destekleyicisi ve savunucusu olma!”

[40] “هُدًى لِلنَّاسِ” Bakara / 185

[41] Furkân / 1

[42] Bu konuda daha detaylı bilgi için Seyyid Muhammed Hüseyin Tabâtabâî’nin “İslam’da Kur’ân” Ali Ekber-i Velâyetî’nin “Puyâ-yi Ferheng ve Temeddûn-i İslâm ve İran” ve Zeynul’âbidîn Kurbânî’nin “İlel-i Pişreft ve İnhitât-i Müslimîn” adlı eserlerine bakabilirsiniz.

[43] Ontoloji; temelinde varlık olan bir felsefî disipline verilen isimdir. Bir başka tanıma göre ise, “varlık nedir?” sorusuna yanıt arayan bir felsefe alanıdır.

[44] Hadid / 3

[45] Bakara / 156

[46] Ankebut / 64

[47] Zilzâl / 7-8

[48] Epistemoloji; temelde bilgi kavramının yapısı ve gerçekliğiyle ilgilenen bir felsefî disiplindir.

[49] Ankebut / 20

[50] Âl-i İmrân / 191

[51] Şûrâ / 51

[52] Şems / 8

[53] Antropoloji ya da insan bilimi, geçmiş ve günümüz topluluklarında yaşayan insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalıdır.

[54] Hicr / 28-29

[55] Bakara / 29

[56] Nahl / 36

[57] İnsan / 3

[58] Secde / 18

[59] Mücâdele / 11

[60] En’am / 50

[61] Nahl / 76

[62] Nisâ / 95

[63] Hûcurât / 13

[64] İnşikâk / 6

[65] Hadid / 25

[66] Mâide / 8

[67] Haşr / 7

[68] Cum’a / 2

[69]  Nisa / 141

[70] Nisa / 59

[71] Âl-i İmrân / 159

[72] Âl-i İmrân / 159

[73] Taha / 25

[74] İsrâ / 26-27

[75] A’râf / 31

[76] Bakara / 278-279

[77] Bakara / 188

[78] Bakara / 206

[79] Yusuf / 40

[80] Mâide / 45

[81] Bakara / 217

[82] Hûd / 113

[83] Hac / 39-40

[84] Nehcû’l Belâğa, 47. Mektup “کونا لِلظّالِمِ خَصْما وَ لِلْمَظْلومِ عَوْنا”

[85] Âl-i İmran / 104

[86] Tevbe / 71

[87] Bakara / 111

[88] Gâşiye / 17

[89] Yusuf / 109

[90] Kehf / 65

[91] Şems / 7-8

[92] Kehf / 65

[93] Cuma / 2

[94] “Konulu Tefsirde Kur’an ve Terbiye” kitabına rücu ediniz. 140’dan fazla eğitime dair konu ele almıştır.

[95] Hicr / 29

[96] Bakara / 29

[97] Nisa / 59

[98] Âl-i İmran / 64

[99] Hucurât / 13

[100] Âl-i İmran / 103

[101] Hucurât / 9-10

[102]  Nisâ / 141

[103] Enfâl / 60

[104] En’âm / 50

[105] Casiye / 20

[106] Mâide / 82

[107] Bakara / 120

[108] Hud / 113

[109] Bu konularla ilgili ayetler bir önceki konuda zikredilmişti

[110] Tarık / 5, Abese / 24, Neml / 69. ayetlere rücu ediniz.

[111] Bakara / 111

[112] Şura / 51, Mûminun / 27, Taha / 38. ayetlere rücu ediniz.

[113] Kehf / 65

[114] Bakara / 200-202

[115] Hud / 61

[116] “«رسولُ اللّه: الدنیا مَزرَعةُ الآخِرَةِ»” Evâliû’l-Le’alî, c.1, s.267 h. 66

[117] Bakara / 186

Etiket:

Yorum Yap

E-posta adresiniz kesinlikle yayınlanmayacak veya paylaşılmayacak. Zorunlu alanlar yıldız (*) ile işaretlenmiştir.